4
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1524
Okunma

5 Haziran 1983 yılında Selçuk DURACIK’la beraber asılarak Şehit edilen:’’Halil ESENDAĞ’a ‘’ ithaftır.
5 Haziran 1983 günü Esendağ ile Duraçık hakka yürüdü
Güllerin ülkesinden ağıt yükseldi Spil dağı gözyaşıyla örtüldü
Gecenin yarısı hücrenin kapısı açıldı
Halil’imin bileğinde kelepçe, istikamet idam sehpası.
Duvardaki karıncalar bu seslere alışıktı
Üzüldükler tek şey; artık zikir sesi duyulmayacaktı.
Eylül’ün kestiği parmaklar acımaz derlerdi
Kırılan güller bahçe diye zindanlarda yeşerdi.
Bizim selamız, yarım saatte bir okunur
Alperen yiğitler genç yaşta Rabbine kavuşur.
Ölüm, Rabbine sevdalanmışlar için vuslat demektir,
Yüreğin kuş gibi hafiflerken, yüce peygambere gülümsemektir.
Ne zordur bilir misin, şafakta asılırken ölmek!
Güneş doğarken, çiçekler açarken hayata elveda etmek.
Bir yeşil başörtüsü vardı elinde bağrına basardı
Çünkü içinde muradına eremediği yârinin kokusu vardı
İki yıl geçirmişti rutubetli ölüm hücresinde
Ciğerlerinden rahatsızdı, yine de söylemedi kimseye
Giyeceği kefene gelinlik derdi.
Onun için ölüm, düğün gecesi gibiydi.
Dileseydi Halil’im! Güneşler dahi yağardı o gece
İsteği kabul olmuştu; yağmur çiseliyordu asılacağı gece
Mazgaldan son defa geçiyordu bir devir biterken
Peygamber misali yollarına dikenler ekilirken
İmam son telkinde bulundu:’’Allah’ a kavuşacağını’’ söyledi.
Halil’im gözleriyle tebessüm edip, seccadeye yöneldi.
İki rekât namaz kıldı, ellerini semaya kaldırdı.
İyice nurlaşan yüzüyle, Âlemlerin Rabbine son duasını yaptı.
Emir kurbanı cellâttan helallik istedi;
İdam sehpasına yürüdü, yağlı urgan boynuna geçirildi…
Cellât tabureyi çekti Kelime-i Şehadet getirirken
Halil’im ruhunu teslim etmişti, boynu bükük kıbleye bakarken
Kahpe kurşunların yıkamadığı yiğit ülkü devini
Darağacı yıkmıştı, hiç ölüye benzemeyen bedenini
Onda yorgun bir müminin uyku hali vardı.
Ölüsünde bile bir nur, gözlerinde sevinç vardı
Vakit tamamdı; müezzin ayrılık ezanını okuyordu
Açık giden gözler ‘’Şehitler ölmez ‘’ diyordu.
Yusufiye’nin gülü solmuştu artık bu dünyada;
Bin bir çiçek açmıştı Hacılar kırında…
Hüseyin Özbay