8
Yorum
57
Beğeni
5,0
Puan
1658
Okunma

gözlerimizde büyüyen yaşamaksa
tutuşturup direncimizi uçurumlarında
aynı düşün ağzında kurmak ütopyamızı!
inancın dalları çatırdayıp kırıldığında
içten kanayan dağların göğ(s)ünde yanan
kızıl ufuğun aşkı için!
gecede dağılan külleri
sonsuza kadar günahkar!
ve
dünün bugüne kıyağı
bir darın ağında ölmek...
hiç nefes almamış gibi
kayan bir yıldızla özdeşleşip
karanlığa gömülmenin zulmüdür,
tek gerçek...
susanların çığlığı kadar içli!
toprakla harmanlanmış bedenlerin
mezar taşına kazılan künyeleri kadar okunmayan
içimizin yaralarına ne sürsek nafile!
boyanmış yüzlerden akan renkler
ne kadar sıradansa,
birbirine benzeyen sözler de o kadar absürt!
kitlelerin tekeline alınmamış ne varsa,
bakirlikle kutsayıp koruduğumuz,
umut diye sarınıp ısındığımız!
dili, dini, ırkı yüceltirken
her milletin kendi kahramanlarını ölümsüzleştirdiğini!
kandan beslenen vampirlerin
bıraktığı izlerin üzerinden hâlâ yüründüğünü!
kendimize sakladığımız gerçeklerle şah’ın devrilemiyeceğini
büyük balıkların midesine indiğinde yavru balıklar
doğanın azizliğinden ziyade
düzenin piçliğinden olduğunu
kör eğe gibi hayata bilendiğimizde öğrendik!
uçurum ağzında duruşumuz
bir gelincik kadar narin, asi
rüzgarın acımasız kollarına mor lekeler bırakarak
kıpkızıl göçtüğümüzde
bir tek umutları diri tutan karanfiller ağlayacak arkamızdan
Deniz’leri anımsatarak...
sude nur haylazca
5.0
100% (34)