6
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
1467
Okunma

zamanlar yıldız ekilip
güneş biçilen zamanlardı
hatırlıyorum...
ya önce sen vardın yürek olarak içimde
ya da aşk vardı önce gelip içimde kestiğin
hatırlamıyorum..
ben imkansıza dudak bükerdim
sense halime gülerdin
olsun.
o günlerde ben biraz mutlu
biraz umutlu
biraz içliydim
doğrusu en çok da kelebeklerin kanadına
işlediğin aşkından dertliydim.
seni sımsıcak lamba karartısına itmek isterdim
açmamış kavak tomurcuğu kadar taze kalaydın diye
demlenen çay kıvamında tuttuğun sabrın
neydi sendeki bu bitmek bilmeyen,
sabahın sıcak yarası!
sen gittin gideli
iklimler değişti
sevdalar yaşandı ama bölük borçük
kuşlar vazgeçti sıcak yerlere göçmekten
gittin ya,
gök kubbeye hıçkırıklarımı yolladım her akşamın sabaha duran karanlıklarında
hani vardı ya
gönlümün göğsüne taktığın yıldızlar,
çok sönük yokluğunda
inan bir ah koparsam yüreğimin derinliklerinden
fırlatsam onu göklere hepsini söndürecek.
söndürecek de şu yokluğun yok mu
onu kim söndürecek muamma
ey! dünya gülüşlü kız
ben unutsam da şimdi sen hatırlarsın
sesinde ufacık bir hüzün olsa ya da acıtan bir özlem gözlerinde
bembeyaz gecelerinde gelirdim sana bu şehrin.
o halde söyle,
daha kaç ada, kaç liman geçmeliyim ki
bulayım yokluğunun gurbet denizlerini.
benim bu kararmış bahtıma
bembeyaz bir fırça çekmeyecek misin?
rüyalarıma gelmiyorsan kokunu gönder,
ulaştır ki
canlansın bu çorak yüzler
ya da bir hasret türküsü uçur taa uzaklardan bu fani garibe
şu batan güneşe yemin olsun ki işiteceğim.
ve bir gün kurtulup karanlığından
tertemiz sabahlarına geleceğim...
5.0
100% (8)