9
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
2210
Okunma

yaralarıma bastırıyorum ipekten bir mendili
kan ve karanlık. böcek sesleri...
uzakta
bir yıldız kıpırdamakta
akşam: bir menekşe ölüyor içimde sessiz
bir çocuk vuruluyor...
atlılar geçiyor rüyalarımdan
sular pırıl pırıl yollar ve ölüm
ve ölüm ki eski bir türkü
düş dönüşü kırık dökük
ve kan ter içinde, döke saça
kahkahalar büyürken boşlukta
kendi kendine
uçsuz bucaksız çaresizlik, baş dönmesi...
ıssız bir şehir, çıkamayan bir sokak ve şekilsiz bir gölgeyle
ve sırıtışı çürümüş çehrelerin
çamurun kokusunu, yüzünün rengini bilmeden
bir sır, nefes alır ve tutar tutar tutar
yırtar ciğerimi/zi
sessiz, kıpırtısız
bir kelime, belki bir harf
damla damla eriyen okunaksız bir işaret
bir birikmiş su, koyu renk ve durgun
bozulan çizgilerinden yürürken eski korkuların
yenilerine doğru
kelimelerin üzerinde zorlukla sürünürken
serçe sürüsü kadar bir tedirginlik
sıradan bir filmdir, biter
esas oğlan yine ölür
ama bil istiyorum, bulacağım onu
parlak yıldızdan sarkan sarı saç tellerini
iki dudağımın arasında yeniden uçuşabilmek
ah benim zavallı sebeplerim
o gitti
bir şiir okusam?
ya da biraz daha uyusak
unutsak
5.0
100% (8)