12
Yorum
37
Beğeni
0,0
Puan
1640
Okunma

ama ben en çok baharın son günlerini severim
vuslat ninnileri söyler sabaha kadar çoban yıldızı
gece yarısından az sonra hilalin başını dizlerine almış
kaç kez , kaç defa tarar saçlarını
bir sıcak temasa geçiş düşüne düşmüşler
değer önce hasretin kor ateşinden ahlar
sıyrılıp yükselir sislerden göklere bin bir rüya bin bir hayal
küsuftan fırlayan bakire bir yıldız platonik duygulara tutulmuş
gizli gizli ürperir , parçalanır ,uzaklaşır uçsuz bucaksız
bedeni çalkalanır, kırılır iç içe kaç perişan karanlık
sanki ermişler göksel bir sevdanın kerevetine
ama ben en çok baharın son günlerini severim
fırçasız, çerçevesiz resimlerde renklerle süslenmiş kare kare tabiat ter kokar
bir ışık parıldar hafif ve sarı ,mavi gözlü kızın hıçkırıkları
sızar bir kapı aralığından
umulmadık şeyler fısıldar toprak, ele alındığında pul pul bin türlü rüzgar adına
sarı ,kırmızı, mavi tüyleriyle elma ağacının dallarında ki saka kuşları
belki bir gün dönmek umuduyla hiç durmadan ayrılık şarkıları söylerler küme küme
ama ben en çok baharın son günlerini severim
eflatun teninde çığlıklar büyür tane tane ,iner şehre
aşk duyguları bir değil bin yüreğin sesi ,bir sancı suretinde
bütün arzın üzerine kan sıçrar bu yüzden koyu lacivert gecelerden
sarı odalarda , sarı fotoğraflar , öyküler boz bulanık
böğürtlenlerin, kekik kokularının, deniz kestanelerinin bestelediği
aşk çok şeylerden ibaret
aşk öyle bir şey ki
ben en çok o tiz sesini severim
hıçkırıkları ,çığlıkları ,nisan yağmurlarının imdat seslerini
ama ben en çok baharın son günlerini severim
gölgeler köşe başlarında birikmiş
parıltılar denize yansımaya yüz tuttuğunda yavaş yavaş
artık ne bir peçe kalmış yüzünde güneşin ne de perde
kulağa gelen sesler, mor menekşelerin ,kırmızı lalelerin sesi
akşamın son vaktine kadar hep aydınlık olur sokaklar
onca kırılmış ümidin ,onca tükenmiş güzelliğin meydanlara inmesi gibi
nefesler kesik kesik adeta..bir tek kalpte atması gibi
gözden akan yaşlarda sımsıcak bir şeyler var
buz kesen yanakları ıslatan
sonuca giden basamaklarda
yalnızca ,bir başına,damla damla
ama ben en çok baharın son günlerini severim
dolunay fırlatırken aşağıya parlak alevden mızraklarını
gecenin ölü suskunluğu , yalnızlığın sancısı vururken şehre
istanbul metrosu, varoşları... boğaz baştan başa
kıyılarına insan yağar sabaha kadar
toprakta et, kemik çıtırtıları
açar elini göğe minareler uzar, uzar, uzar da uzar
uğrunda ölen güzel kızların ağıtları dokuz kat semaya
zaman çentik çentik tükenir yüreklerde
renk renk çiçekler açar, süzülür prizmadan al, yeşil, mor
uzun hasret kokar, sıla kokar, sevgi kokar
sıtmalı sırtlanlar koşuşur damarlarda
biraz daha viran her yer biraz daha yitik
ama ben en çok baharın son günlerini severim
dağlardan, çığlardan, sellerden ,çılgın denizlerden
bıçak gibi soğuk içine işler etin kemiğin
alıp götürür günler, geceler, aldığını vermezler
bir nar ağacı kadar heybetli, bir kuru incir dalı kadar kırılgan
en arkalarda kalmış topal bir bulut şehrin üzerinden seke seke geçip giderken
ardından hüzünle bir türküyle seslenirim
baharın her vakti kokuydu, suydu, çiçekti
giden dünyaydı
giden cennetti
*
redfer