3
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
1265
Okunma

Bizler yıkık edebiyatçılarız
parası hiç olmamış
bir şeyden anlamayan
dili sadece delik deşik eden
gözleri bozuk
sırtı kambur
bacası olmayan bir ev kadar kapalı
yeni örülmüş bir saç kadar sık
derdi hep Süleyman Efendi
en son kurduğu tütün hayalinde
bıyıkları sarı,alnında üç çizgi
nitelikli bir adamdı
oturduğu berjer ısınıyor onu görünce
kahvemsi rengi,ağır yeşil perdeleri
tavanda sallanan bir örümcek
zorla götürülmüş gibi oraya
Mazlume’nin Beyazıt Caminden ayrılışı kadar buruk sallanıyor
ve Nihal’in odası kadar beyaz
transparan odaların içinden geçerek gelmiş olmalı
ayakları,sayamayacağı kadar çok
örümcek onu korkutmadan günlük rutinini tamamladı
buğdaylara sürünerek giden bir çocuk
dalgın adaların zaferini taşıyan bir genç
ve yorulmuş bir adam yeniden dikilmiş bir kadın kadar!
o ise
durdu
boş bardağa bir süre bakıp
bilmediğini düşündü
ben de bilmem!
bulunduğum bu duvarlar geceleri bir çelikten örgü
bitmez yılların izi birer fotoğraf karesiyle gözükür
üçüncü şahıslar burada ayrılıyor benden doğru mudur bilmem
düşünmem de bunu hızla akarken duvarlarından arasında ince damarlara sarılı kum taneleri
beni hatırlatan her şey gece ağırlaşıyor,bu yüksek dozda bir alkol etkisi değil biliyorum
herkes bir kere öldürür hayatında
geceleri hatırlar,geceleri bakarım kendime
ikinci şahıslarda burada ayrılır benden
içimizden nice gittiğini bilmeyenler
dönmedi açıldıkları o denizlerden
kolumu Ay’a kaldırsam bir dalga şu tarafta
korkmuyor da değilim boğulmaktan
doyulmamış arzularım boyumu geçmekte
renk renk köpükler çıkar
yüzer,yüzer,yüzer
o karıncalı kalan masum ellerimizde.
’Eylül
5.0
100% (4)