0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
1094
Okunma
Bir kapı aralığından tedirgin bakışlarını izliyorum..henüz kırmadığın aynalardan..gitmiyor ve gelmiyorsun/eksik adımların/eksik topuklarıyla..altdudağını alıp dişlerinin arasına, savurup saçlarını n’densiz rüzgarı bekleme..sabırsız kanatları böyle yorulur kuşların ki vur kafanı yastıklarına..ben,bir uyku bulamadım hiç tarifsiz ki tabirlerin derinliğine düşüyordu her rüya/anlam..eksik tanım ve hal..sıra sonu öğrencilerinin resmi törenlerde konuşmaları gibi tutamadım ne yüreğimde nede aklımda çünkü/işte sırf bu yüzden buradan izliyorum seni..
sen kimsin?
diye düşünmeden........
(...)
boşluklarını istiyorum senin.
tuvalinde renk renk
pencerelerine
ve kelime aralarına sığan
boşluklarını ki
dokunduğumda tenine
pencereden dağılmış perdeler gibi
gömüleceğim çukurlarına
çünkü ovuşturuyorum
bebeklerini gözlerimin.
bir odanın içinden geçip,
yatağınının köşesinden dönen bir ışık/
kent aydınlığında baskı yaparken
soğuk bir havada
üşümeden bir duman yükseliyor,
parmaklarımın arasından.
bir yangın.
çok uzakta değil hayır,
kulağımı teğet geçip nefesime/
dilime ve ucuna ki
bir söz,
harita ve yol olmadığında
seni anlatıyorum
çünkü içindeyim/
ıslak bir bahar gibi.
üç kış
ve kırıp tabletlerini boyadılar
hüznün rengine siyah mısır soyu.
kal orda.
dur ama kal.
kendi dışımızdan içimize karıştık
sanki uzun zaman önce.
Nil değil hayır,
tuzun karıştı suyuma
ve ıslandı kav.mim.
benim en güzel yasam sen
halkım sen
devletim/
sen kadınım ki
kal orda.
ve hala dur ama kal.
değişiyor her şey yokluğunda.
yokluğun kalabalık,
yokluğun kavgalı ki
dizlerimin eti soyuluyor
bu eğer bir sınavsa.
bütün değil/
kol kola girmiş bir zıtlık var,
zamansal bir boşluk.
karşı sandalyede somurtkan bir madde
hava/su/toprak/ateş
göğüs kafesinden yarılır
ve özgür kalınca kanatları kuşların
masal kadar oluşur zamAN.
anlamaya çalışıyorsun biliyorum.
bir daha oku şimdi
ve şu anda sokaklarına savruluyor
çıkmazlarına açılıyor perdelerim.
çatılar/kurdeleler/kuleler ki
İstanbul kadar.
hasret/TEN..
dudağının içini zorlayan
bir ısırma isteği
avuç içinde birkaç damla.
minnacık bir an/
seni
seni diyorum serseri/m
seni
kainatın tüm dilleriyle aradım bilindik.
çıkıp omuzlarına,
damlayıp saçaklarından
perdelerinden sarkmak için ruhuna ki
şekilsiz izler çiziyorum aynalarına.
uzuvlarının yerini değiştiriyorum.
biraz önce bulduğum bir gövde gibi.
işaretleri silinmiş yollardan/patikalardan
yokluğunda mide ağrılarına sebep,
sağlığı tarif etmek gibi
deneylere ve gözlemlere dayanmayan,
bir sanı/
sanma biçimi bu
yüreğine çöreklenen bir AN-la yürürsün
teçhizatsız dalıp derinlerine
en değerli batığını bulursun ki
yudumlarsın/
İçtiğin kadar ıslanırsın gırtlak gırtlak
ve öldüğü kadar çoğalır sular.
benim mavi yanılgılarım var,
cevaplandırılmak için sorulmayan
sorularım/sorgularım
ışıklar içinde bir gölge
yüreğim derin/
okyanuslar yıkanıyor içimde.
yüreğim boşluk alabildiğine ki
ulaşılmaz iç tavan.
kuşları bile var baharlarımın
kanat/kanat
ve ciğerlerimde kelebekler
Ebabil/Anka ve Kaf
yelesinden çekiyorum kısrakların
toynakları arasında delice bir savaş/
tutku ve ateş..
dokunan sen misin?
omzuma,
aç gözlerimi
dil ucumda erdemli bir bekleyiş,
susmanın erdemli hali
ve boşlukları odaların ıslık ıslık..
soğuk/buz’un bile üstünü yalıyan yel/
rüzgar ve dağılıyor saçları hücrelerimin
kıpırtısız bir su kadar azalırken zamAN…
(...)