2
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
1563
Okunma
Yine de dümen kırmak
sahipsiz nice başlardan başlayıp
bir cumartesi akşamına denk geliyordu
elinde kağıt kokusu, parmaklarını çevirirken gördüm,
acı başladı
neden dedim, neden susuyorsun
baksana, bakalım, biraz da biz bakalım
süveteri tanrının halkalarından derisine boşalıyor
müzik sesleri boğulurken
biraz çocukların annesi oldu, ölmemişti
biraz kış gecesinde kanepenin kenarında resim defteri
iki yıllık ve serseri bir kadın sesiydi
sevdim ben onu, adını bağışladı
parmakların birbirine değmek üzereyken dedim
altında bozkırın sebepsizliği
tığ ile işlenmiş kirpikleri açıldı
ekranın sol kenarında ve altında adına rastladım
güzel düşüyordu yapraklar
bacakları ölümle ürperen filmlerin içine sığındık
bir baktım sonbahar büyüdü, bir baktım gözleri güney Amerika
hangi İspanyol yakasını böyle lezzetli dikerdi
genç sevgililer bakire kanlarıyla yavru hastalıklar doğurdu
bunu da sevdim, kanı, bunu da sevdim tam yetmiş üç asır bekledim
o tanrıça dedi, kemiklerim bariz kıkırdıyor, olsun
bize olsun, sana olsun, ahlaksız saydığım tüm sözler bulunsun
devirmek üzereyken her insan biraz orospuydu
kendi yazgısının
o söylencelerin yıkandığı kenar mahallesi, hayır duraksadı
kanadını açtı, uçabilir mi insan böyle
güldüğü haliyle kalmasıydı onun zarifliği
yırtılabilir endişesi taşıdığım o an sus dedim, çiğdem göğüs kafesinde
al ver, dur ya da daha da durmalısınız, bunu söyledim
keşke dinleyebilseydi, acılar ne hızlı, amansız
fırlatarak uzaklara atsak
pabuç değildi ki bu, dünya tersine dönerdi
çıkarıp ehliyetini masa da, biraz daha öte de sandalye
film fin demeden önce l, suretler sessizce buyurdu
kaç mahpusun alın lekesini silebilirdi gülüşün
tecrit aklın saf bir münakaşaya karıştığı an da
bana otoyolda uçağın geçişi sırasında birikmiş olan korkunç
hayır şimdi öyle değil, amacını bir insana yakışır tarz da söyledi
dişlerini önemsiyor musunuz diye konuştum, solunum yollarından giren ilk duman
acıydı, ilk öpüş elma kurdu
yeryüzüne giriş yaptığınızda, bunu dedi, bir daha dönemedi kimse
ardındaki suyun buharlaştığı et, düşlerime bıraktığı o tek kareyle
yarısı taşın altında bir dinazor dilini andırdığı siluete baktım
vaktim olsaydı güneş niyetine göğe yükselirdi kendisi
yarısı daha doğrulanmamış et parçasına bakıp hayal kırıklığı kesti, jest diye
ah, oysa ben o yaprağı kendi içime düşmesini bekledim hep
o toprağın gübresi oldu
yarına bıraktılar
hiç bizim olmayacak yarına
dilimde iskele demirinin pası
uzun bir süre su vermekten yoruldum
kullanım tarihi geçmiş kalbe dokundu
5.0
100% (2)