4
Yorum
12
Beğeni
0,0
Puan
1160
Okunma

bir hiç’ lik
bin hiç’ lik doğurdu
gözleri kamaştıran karanlığında
deryası çalınmış
soluğa çırpınıyorken göz bebeklerin
sana ağlama diyemem çocuk
göğsünden sökülen kalbini
kim tutabilir ki kendi ellerinden gayri
ayazın solmayan cam parıltısında
ölüm gibi, ö l ü m s ü z oldu acıların
adressiz mektuplarla
yorgun, yaşlı bir ömür gönderildi sana
demlenmiş uzakları
anlatmak nasıldır oburca yaşayana
betimleyemediğin gün kördüğümün
gülüşlerin / tutmamış bir ağaç aşısı
insan kalamadığımız
yaşamın sesini yok eden naralar/dan
arta kalan
yarım kalan bir simitti yaşam
ellerinde açılan boşluğun yarasından
tercümesiz duygular üşüşüyor beynine
bundan böyle yol işaretlerin
sin ile dam altı
attığın taşlar/ arasında kaybolacağın
ayak izlerin yaşamın akışına ters
bahşedilenin
biraz selvi çokça toprak kokusu
içinde büyüyen çölde
soluğundan nemalanan
gün be gün çoğalan vahanın serabı
ve daimi misafirin görkemli yalnızlığın olacak
içinden düştü harflerin
ne yazmaya ne okumaya eksik alfeben
Hâdiye Kaptan