8
Yorum
25
Beğeni
0,0
Puan
681
Okunma
Bir gün geçiyor yine gözlerin
beş dakika saygı duruşunda
siyah-beyaz yaşıyorum
istanbul’un ilk fotoğrafı gibi
ilk çöp kamyonu içini boşaltıyor
yavaş yavaş ayağa kalkıyor laleli
köşe başları mutlu
kırık dişleriyle gülümsüyor
ben bir dükkana sırtımı yasladım
bir kadın saçlarını örüyor
kalbinin akıp giden bulutlara benzeyen sesi
yağmurlu bir günde yağmursuz kalabalıklara
dönüp duraksız
her sabah bir çağ geçiyor
bir çocuk seviyorum
ben oturduğum an geçiyor önümden
ölüler ölüyor hayatsız
sen de beni benim gibi seviyorsun
istanbulsun yalansın
bir bey sana seslenicek
geçmeden bir kere de olsun bakarsın
senden önce mi
aklımızdan çıkalı çok oldu
bakış açılarım yaklaşık
ve düzenim ortasından çarpık
o zamanlar
duygularım fransa’da bir topuk
ve yüzde doksan bir kör
bir bank yaşıyor içimizde
yarısı sen yarısı ben kokuyor
güneş alabildiğine alıyor gözlerini
gözlerinden neler görünüyor
daha seni sevmeye yeni başlamışım
senden önce
sonrasında zaten arkadaşımdın
mahallem bana dargın
sanki biraz da kırgın
orta çağdan kalma
gökyüzüne vurgun
sonra geçiş töreni başlıyor
dokuzuncu senfoni eşliğinde
çoluk çocuk hayretle seni izliyoruz
iki çocuk sarı kasketli
dondurmaları daha yiyemeden yere düştü
bir otobüs geçecek içi işçilerle dolu
hepsi cama yumuldu
şerit halinde geçiyor gözlerin
ellerde masumluklar sallanıyor
ya ya ya şa şa şa !
en güzel besteler çalıyor
gözlerin diyorum
hayatın bütün kötülüğüne rağmen yaşıyor
ve sen sevgilim
seni görünce bütün sokaklar
inadına nefes alıyor.
’Gök çe’