1
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
2716
Okunma

Akbük
“-geceleyin
zifiri karanlıkta bile dama çıkınca
anam dedikleyin
“gövyüzünde asılı yeni galaylı zini ğibi”
dıkkatlı bakınca uzansan dutuvucan
üsdüne düşüvüceğmiş gibi ğeli(r)
ay!
mubarek oraya sanki
senin uçu(n) gondurulmuş
ya da; höle zabbaha garşı; gölü yarıp da sana ğadar uzanmış
sanki kucaklaycağmış
sarıp sarmalaycamış gibi
ay
ayın ondördünde
ilk akşamdan doğmuş
ortalık pamparlak.
veya(hu)t da
göle düşmüş bi civa topudur
göl
gucuklamış yavrusunu
dünya senin için kurulmuş,
ve sen hemen o günün sabahı
el değmemiş, gün görmemiş güne
henüz güneşin yakmadığı tertemiz
kekik kokulu havayı
ciğerlerine çeke-çeke
başlarsın güne
oh!
güneşin yakmadığı hava solunmuş
sabahın ayazı, serindir, üşütmez
canlanırsın, kırıtmaz
çok geçmez tınsırmaya-hapşırmaya başlarsın
“-çook yaşa” deyen bulunmaz
sadece komşu köpekleri uyandırmış olmalısın
yüzünde bir uykuya kanmamışlık
gerneşirsin,
off
çinizin
belin her yannarın dutulmuş
daha
sabah serinliğinde
başlar güzel bir telaş
kibrit, tuz, akşamdan tavlanmış ekmek,
hepsi bir yana yeni testi ağşamdan ayazlatılmış,
heybeye sokulmuş
ve kafileden birileri
er
erken vakıt herkeslerden evel
yola çoktan koyulmuş
kestirme eski Taşyol’da sürçülüverecek gibi
her adımında düşe-yazmasına ramak kalmış
eşeğin nalları altında ezilen yoldaki çiğillerin sesi
arada bir dik yamaçlarda yankılana-durur
Payamdaşda, Kolandaşın altında
Zırtlanderede.. belli ki erken kalkılıp yol alınmış
kim?
er yatıp uyunmuş, ova yolu tutulmuş
kalabalıklaşır yol giderek
ve sen kendi başınasındır artık
eşeğin arkasında,
elinde söğüt dalından deynek
umutla barışık
kuyruğu yukarı kalkık
“bosti” köpek
kah ileride, kah yoldan çıkmış
kah geride kalıp yetişme telaşında
burnu neredeyse yere sürtecek
koşmakta,
arka ayağını kaldırmış,
neredeyse devrilecek
itoğlu
it!
illa her taşa,
her çalıya siğecek
hazır, bir fırsat bulmuş,
yol boyu eğleşmeyen birileri
kelek tarlasına dönmüş
hışır toplamaya
kökenine saklanmış
bıyıkları kurumuş
olgunlaşmaya yüztutmuş
birkaç kelek
iki tavşan dişinden kurtulmuş
dağyolundan inmekte olan bir-kaç kişi arasında
başka birileri üzerine
laf!
söz konusu kişilerin hoşuna gitmeyecek
bir yarenlik tutturulmuş
tatar arabasıyla sebzeliklere
bizden önce varanlar
elleriyle dokunmadan kökene
bostan yolunmuş
“-elle dokanıldı mı acır”mış
“-başını kesip birbirine sürterek
acı südünü alsan da
fayda etmez,
mideyi burar”mış
tuz!
mübarek daha tatmadan
birilerinin içini burkmuş
yeni başak bağlamaya başlamış soğan
pırasanın taze yapraklarından
sütlenmişte olsa; ille marul
acı da olsa tere,
çiçeği götünde sivri büber
baharda yatırılmış
domates kökenleri içinde gezinilmiş
pembe-kırağılısı bile bulunmuş,
etek dolusu firenk
cırt
ötekinnerden ayrı konulmuş
köklenen bir yeralmasının kökü,
yeni yumrulaşan kumpir
bir hapaz fasille
on kadar bamıya
barnak kadar bi kaç badılcan
sulanan yerlerden
çiçeklenmeden temizlik
gök!
teze soğan, nane, ne varsa
pıransa yaprağı yolunmuş
..
bir taraftan yardımlaşa çekilmeye başlanmış
tulumba
kovalar dolusu su verilmiş karıklara
kuyu suyundan yüzlere su çarpılmış
ham, çorak toprak suyu olsada
“-korkma bişiy olmaz dinlenik”miş
eşşekdeği he(y)bede
su!
işmeye Günsüz suyu,
ağşamdan desdiynen soğudulmuş
tekrar çıkılmış
Hoyran Ovasını baştan başa kateden yola
yol alınmış
harman yeri, Kocaçayır es geçilmiş,
yoldaki yolakların ıslattığı çamura batılmış..
sudaki gölgeleri engellenmiş
kavak, badem, erik, kayısı ağaçlarının
atarabalarının izi bırakılmış
Köyönünde Gaziri Mezerliğine dualar okunmuş
harımların arasından geçen yola sapılmış
suyla çalılığı ayıran bahçeler arasına
yok!
önden gedenner gözden gaybolmuş,
tekerlek izleri, eşek nallarına kurban edilmiş
yarma içine koca taşlar döşenmiş
birkaç arabalı geçsin için
onca eşekliler düşünülmemiş
ama eşekleri var oradan geçecek hemen herkesin,
arabası olsa da
neye, su desdisini davşımaya
şimdi eşekten ineceksin
cilbiri eline alıp karşıya geçeceksin
eşeği yularından çekeceksin
sakın boz eşşe(ği)n inadı tutmasın
kırmadan yeni toprak testiyi
çamurda kalmadan pappayın teki
şanslısın, geçen başka bir eşeğin peşi sıra
geçirmişsin eşeğini, “artık delikanlı”sın
Allah nazardan saklasın
kendine güvenin gelsin
çüş!
denilerek eşek sakinleştirilmiş
“-afferim len” deye sırtına hapazla vurulmuş
Sülünün Muratın değirmen yeri
Alamurat’ın sebzeliği
Gaziri Mezarlığına samimi Fatihalar!
huşu içinde yüz sığamalar
Goca Ğavak Gayalığının altından
büngülder Gayabunar
Köyönünde, Aşşamelle yol çatında
birkaç köpekli tolların arasından
Eyvaz, Bozayak, Eyvazın Murat, Cöbe Osman
bağda-bahçedekilere selam verilmiş
kelerler bahça duvarlarına, çalılara kaçışmış
Söğütlükte “boklu serçe” cıvıltıları arasında
yolumuz keskin ağaç gölgeleriyle kesilmiş
gölgeler yol yol yüzümüzü okşayıp geçmiş
Musaçavışlar, Çevrik Harımda
yeni günün pırıltaları gözlerimizi kamaştırmış
yaprak hışırtısı buymuş
Karakayanın dibinde
yeni evli bir delikanlının öldüğü tolun yıkığıyla
hüzne gömüldük
ve hiç beklenmedik bir anda
karşı-karşıya kaldığımız, bambaşka bir renk Akbük
ya bahardan bahara, ya da
“-bayramdan bayrama ev sıvasına•
Akbükten toprak götürürdük”
bük!
ak tepecik orasından burasından oyulmuş,
bir patikayla Akbükün büküntüsünü dönüp
daha tepenin arkasını görür-görmez
sırta çıkınca saçları uçuran
yüzü serinleten bu hoş yel her zaman esmez
bir kemer gibi kıyı boyunca gölü sarmalayan
bir başka yeşil kındıralar
hafif hafif, birlikte rakseden kamışlar
püsküllenip sararmaya başlamışlar
saz;
yaprakları kurumaya yüz tutmuş
kamışlar arasında yaban ördekleri
batıp, bir başka yerden çıkmakta
“-bu sene garameke bol”muş,
ve ilerisinde hasır gibi durgun su
bu envayı çeşit “mavı”
“dünyanın başga hişbir yerinde yok”muş
“oldu bitti, ömür geşdi
biz başga mavı mı bildik ki”
iç içe geçmiş halkacıklarla
engin maviliği süslemekten memnun
oynaşan balıklar..
“-hadi gene avlıkçılara bu sene de” gün doğmuş
göl!
neyemetmiş insanımıza
nerde varmış.. böyle ova
“-sağolsun”, Memo’nun Ferudun
göz gararı balık dolduruvumuş
balıklarla yarışmacasına
coşkuyla fırlattığımız taşlar
uçurumdaki çalılıklara kadar
hemen yanıbaşımızda
bir vazo gibi
Belenardında Mıdık Musa’nın göğeriliği
su motoruyla gölden su basarak
Akbükte, karatoprakta envayı çeşit yeşil boy vermiş
domatiz, kayıse, yaz alması, kavak
hani “bi gökgörmediğin olu olmuş"
yoldan yanna hendeğ eşmiş,
sur!
yüksek çelenlerine goya
harımlığı gorurmuş,
eşekteki tesdiler elbirlik, indirildi Söğütlerinaltı’na
heybeler ıslatılıp testiler hıfzedildi
delikanlılar seğirdip tırmandılar
yukarılardan kuru çalı-çilpi toplamaya
çok geçmeden bi(r) motorlu kayık
gürültüyle süzülerek yanaştı en kıyıya
çocuklar sevinçli, gençler meraklı,
büyükler kaygılı
kum;
çakıl taşları zabahın ayazından buymuş
ayaklarımız ıslanmadan
kucaklanarak kayığa bindirildik
özellikle arkaya istif edildik
“-sarkmayın, dıkkat edin düşersiniz” diye
endişeler dile geldi
sandık içindeki
kıskaçlarını açmış istakozu merak edenler
“-aman ha elinizi böcüye gapdırmayın
takoz kısdırmasın”
diye ikaz edildiler
burnundan geriye yiterek kayığı
yanık tenli bir abi
uzun bir sırıkla, yönümüzü deryaya çevirdi
sonra geçip en arkaya dümene geçti
bu;
“Dırdır Mustanın güççük oğlu”ymuş,
“öyle ya gari anası Beylerden Gebiz gızının gızı”,
nereden nereye deryanın yüzünde, akraba çıkıldı,
kol atıldı, bir daha bir daha motor çalıştı,
irkildik
kayıkla sanki denizi şak ediyor gibiydik
çoğumuzun hayatında, su üstünde ilk var oluş
ilk;
Yunus Peygamberi denize atmışlarda
balık yutmuş
köydeki üç, motorlu kayıktan biriymiş
Dırdır Mustan’ın kayığı
tur atıp, manevradan sonra Dutlar’a yanaşıldı
bir coşkuyla kayıktan atlayıp onca çocuk
yarışırcasına boyumuzdan böyük
gıvrık, yontuk, bükük
taş basamaklardan tırmanıp
Alacainler’e koşuştuk
kimi “gavur mezeri” dedi,
kimi “kilise” Gebiz Abi, “bazilika”
ne?
ne demekse; baya bildiğin kayalar oyulmuş,
“çıkmak neyse de, inmek çok zor”umuş
kayaya oyulmuş odalar,
bizim evlerden geniş
arkada büyük bir yer daha vardı
acaba oraya nasıl ulaşılırdı
“-ne bileyim nereden,
Gavır Hocası gelip bura yerleşmiş
zahar duşmanlarından sinmek uçu yünseğe yap”mış..
yok!
“-yok ya(hu) adam buradan
dünneye hükmediyo”muş
duvara oyulmuş silah,
kap-kacak yerleri bile vardı
“-Allah Allah”
“-gavır zenatı”
“-hinci nerdeee”
diyerek hayretlerle hayıflanıldı
aklı erenlerce
ne!
ne tafsilatlar anlatıldı
“gavırın aklı her boka eriyo”muş,
neçeden sonra,
indik güç bela kayaya oyulmuş basamakları
çıkarkenkinden daha fazla sıkıntılı,
“-çoc(uk)lar yumbarlanısınız ha!”
iki gözüm iki çeşme,
Feride Halam, azarladı gocasını,
beni kucağına aldı
aklım ebemde,
ebemin ettiği dualarda kalmıştı
“kolay ineyin” deye dua etmiş olmalı,
“-al bakalım ebesi, ne varısa ebende” diye
gadın beni yere bırakdı
“-a(ğ)lama ğadınım a(ğ)lama,
Kemal Emmin sana şaka etdi
hiş a(ğ)lanı mı va!
çi(r)kin olusun bak garışman valla
gel!
gel bakayın yanıma”
gözlerimi sildi etek ucuna
meğerem gözleri yaşlı duran çi(r)kin olurmuş
sen sanısın oğşayarak Ebem,
eski çadır yerindeki daşlardan birini
“-hu daşın hatırına” dedi
…
“-hu daşın hatırına, ıramatlık bobam,
kendi elleriyne(n)
ta horalardan yendirdi hu daşları daa
tol!
tol yerimizi hura çevrikledi,
taha dün ötüyon gibi aklımda”
..
“anamı toprağa vermiş o sene Bahtiyar’da
Bahtiyar nere, Daşevi nere
Daşevli Sarımusalardanımış ıramatlık,
o sene dedi bana, “-hadi oğlağa”
taha bi ana ğuzusu,
gız başıma, deli bi çocuk,
düşdüm oğla(ğı)n peşinde
adıbellediğin çobannık
anamın ölüvce(ği) aklıma gelse ya
Hatmaca’yı aldı, ne de olsa analık,
adı üsdünde, has-öz ana ğibi olu mu
Allah kimseyi öğey etmesin,
düşmanımısa da
kimsenin başına analık vermesin
neçeden sonura,
içim yandı emmeee, ne fayda
nur!...
nur içinde yatasıca
gabiri cennet olasıca,
tüm geçmişe “üş gulfalla, bi elhem” okunmuş
gün ğeldi, onu daa goduk Gayıörenine
hinciki buu, Akçeşmenin altına
biri bi yerde, biri başga yerde
hinciki ğibi yazısı mı var daşında
evelden bilidim ener varıdım da
emme doru, emme yannış,
okur üfleyviridim hepiciğine,
Allah gabil etsin,
zatin bi bobama deği,
etmişikene hepiciğine ederdim,
yola düzülüp dee varasıya
anama gatın gatın fazla
taa!
eve ğelesiye
“rahmet okunmuş”
anamın mezeri, nasip olmaycağmış öyle ya
elinden dutan, alıp geden deyviren olmayınşa
cumay derneğinden okur üfleyvirin
onun esamesine, amel tefterine yazılırımış
Allah gabil etsin;
okuduğumuz da elhem, salli-barik
galatalarım marımış,
ö(ğ)redeyim demez de bizi(m)ki
sanısın mekdep-medirese ğördük,
biz
hoca öğüne diz çökdük
sanki herkeş benim gadak biliyomuş
bulamalığından değil
erincekliğinden,
“sen nerden okursan oku,
o onun uruhuna varı(r) zahar
yeter ki her zaman canı gönülden oku” der,
öyle de madem herkeş neye akışıp geder,
mezerdaşını neye gorlar de(ğil) mi
laf!
topra(ğı)na bi yüz sürmek yok mu
uyuntu, irezil.. kokmuş!
nere ğedeyin hu yaşdan keyri,
nası bulayın, hinci
eveliki ğibi dağ-bayır dön dolaş yok ki
iki baş da olsa goyunu guzusu, oğlağı
kedisi, köpeği, tavığı
dedikleyin
mal canın yongası
hurdan huraya gelinemedi mi
gelinemeyoru de(ğil) mi
nasip böğüneyimiş,
Alla(hın)n onaraca(ğı) işde
Allah gatın gatın ırazı ossun
sebeb oldunuz..” şükür
bin
şükür!
sayelerinde nasip olmuş
yılın yılın o ğadak derin herife,
“-yahu ha,
hurdan binelim iki eşşe(ğe) de,
yalan deği(l), hadi anamınkı uzak,
Bahtiyarda goca bi ağacın altındaymış da
Bahtiyarda başga ağaç yok mu,
duruyo mu
hemi de ne bileyin ne ağacı
bulaman daa bilemen deee, emme
gakayın hurdan bi horaz keseyin,
bi(r)
amin çığrışdırayın
nasip olmadı mı olmayomuş”..
“hu bobamın çobannık etti(ği)
zaba(hı)n ayazında ellerimi avcına alıp,
hoohlayalak ısıtdı(ğı),
guca(ğı)na basdı(ğı)
elimden dutalak barabar seğittiğimiz
sırtına hopuç edip de okarlara dırmandığımız
kekik süpürke dernediğimiz
ye(r)llere
gazdı(ğı) çiğdemleri ceplerinde,
elce(ği)zinde dolay dolay dolaşdırpdaa
kendi eliynen yedirdi(ği)
Akdağa, Dutlara eletivi ha bi”
derin de narasın
ay
ay gelinimiz.. işleri güşleri bi omuymuş
“gış çıksın da bahara”
olmadııı “gelecek sene”,
adam kendinikinneri bile marağ etmeyoru ki
senikinner umurunda mı
zati anasından emer galmış,
Kırkbaş Gölcük Yaylasında’ymış
gayınnamın mezeri,
baş ucunda daşı var mı yok mu
gedilse varınsa bilini mi, bulunu mu
haklı emme,
nası gedili(r), nası gelini(r)
bobası da Erzurum Çakmak Hasdanesinde
ğalmış” öyle der
güna(hı) obalı boynuna emme yalan emme essah, ga(y)ri
kim habar etdi, bilen mi var
ora nerden yolladılar,
nası eletdiler,
ki;
hankı cep(h)eden yaralı ğeldi kim bili(r)
kim nerde galdı kim biliyormuş
seferberlig dee
o ğalmış dokuz gardaşdan bi öğey gızgardaşına,
biz onüçden iki dene,
bizim gızın ha varlığı, ha yokluğu,
benden böyük ya,
ha olmadan gedeydi
gocadaydı zahır, arasa-sorsa
ha bana bi sa(ip)ap çıksa ya
aklına gelimiydim acaba
..
bazı bazı bi ağıt ederin,
içim yanarsa
“gurbet elde sarılamadım anama
ben saramadım toprak aldı goynuna
verividiler beni elin o(ğ)luna
gadir gıymat bilmeyene düşdüm neydeyin
anam da yok bobamda nere gedeyin”
!
yeter’
yeter edin ga(y)ri hinci dişim kitleni(r)
size eziyet ederin
git!
a(ğ)zımı aşdırma hinci”
içi galkınca dişi kitleniyormuş..
hadi bobası neyise
“-o(ğ)lum ha bi eletivi beni Dutlara
bobamın geçi ğütdüğü yellere” deye
deye deye
nasip böğüneymiş,
aklıma gelmezdi hiş
Allah ırazı olsun bi deği bin gatından”
..
“bunarın hakkını nerde öderin ben”
….
kucaklayıp bindirdiler kayığa
gözleri, ören yerlerinde,
bir ömür öncesine buğulu bakışları
gözleri dolu oğlak güttüğü dolaylarda
kimselere sezdirmemeye gayret ederek
belli belirsiz el sallayışı,
hâlâ gözümün önünde!
ya;?
böyle “insan” olunuyormuş..
motor gürültüsü içinde bağırarak konuşan,
hatta türkü söyleyenler
ve elini suya daldırmak isteyenler
üç taşı sacayağı yapıp
bir dığan “domatiz gavıracan
üsdüne yımırta gıracan
melemen yesin boklu kebab yeme(ye)cekler”
su;
acıkınca “ne gediyo”muş
“-Çakır İmine’nin Tahir adet etti melemeni
ünverste de okuyokana Angara’dan geldiydi
neydiyomuşuyuz,
ne goyomuşuyuz,
nası ğonuşuyomuşuyuz, yazdı-cızdı ğetdi
Allah var, ne yalan söyleyen biz bilmezdik
domatizin gavrılacağını
üsdüne yımırta gırılıp da yenil(e)ceni”
“-emme de ha”
“-get bee domatiz gavrılımıymış gıı hiş
var gökgörmedikler va(h)”
“-aba valla bek ğözel oluyomuş
domatize yımırta
şeytanımın aklına ğelmez
duysam inanman
görmedim..
oh!
baya yedim
yemeden bilinmeyomuş..”
“-gı aba madem enkini etdin bamnesini,
badılcanını da do(ğ)ra da
endeki “türlü” ossun
yımırtayınan ben zalata edeyin,
üsdüne de çökelek ekelim
herkeş bi “cingen aşı” yesin
Ümmet-i Müslüman
obal da boynunuza
yen!
pıransa çomacına talim etmeyin”
“-hincikinner bö(y)le seviyo”muş,
“-o ne gıı va?”
“-maşşallah-subanallah “in dibinden,
inek yüğrüldüğünden” habarınız var anam geet
garı ğısmı gezenti mi, uzak durcan
garı ğısme gıçının üsdüne oturu(r)
vardığı yerde “lök gibi” duru(r)
bişiy sorulmadan gonuşmaz
üsdüne ilaf geli(r)se de.. iki kaleme
o ğadak.. biz öyle gördük, öyle belledik
öyle biliriz.. şükür emrine
esgiden garılara bi Okarı Çeşme vardı da
herkeş her şeyi ordan bilidi,
hinci? ben sen
o!
herkeş “medeniyet tarlasında seğidelek” geçiyo(r)muş..
böyük-güçcük varıdı
çeşme bollaşdı
bi Macar Odası varıdı
gakdılar dutdular bi gayfa
olmadı bi gayfa da(h)a
durduk yerde bi de almalık gardılar ovaya
bi ova yolu edividiler, olca(ğı) bu
böyük güçcük garışdı
gayfada ikiykene, üş olunca barabar
herifler de gıybete durdular
böyük güçcük; mencilis filen galmadı
damatizi gavırıp da
yımırta gırılı mı gı va!
ged aman ged bee,
netceklerinin şaşdılar gene
hu
yaşıma ğeldim böyle iş görmedim..”
“-gıırılıyomuş”
“gayrak taşın üstünde
ataşa verdiler çıtıraklı çalıyı
orta yeri nassı duman gapladı gıı,
alaf dersen dam boyu,
Sadıllah ataşın üsdünden atllatdı
cümbür-cömat çoluk-çocu(ğu)
töbe.. töbee
ataşın üsdünden atlayınca
spor!
cimilasdik oluyomuş..”,
..
“-közleri eşeleyip de
gızgın daşa balıkları
temizlemeden bile yatırdılar
üsdüne köz hüğdüler,
va(h)!! ıccık sonura alaçiğ demeden gapışdılar
guyru(ğu)nun yandan
derisini dutup galdırıvırıyon çıkla et,
gılçık-mılçık, hakgetire
üsdüne de
Mıdık Musanın bağdan goruk şırası,
büber, domatiz, sovan
barnaklarımızı yalaya yalaya yedik
çığrış-bağrış seyralık etdik.”
piknik?
pik
nik
valla bek eyi oluyomuş.”
…
kayıkçının çırağı bize
sırtüstü yüzüşünü seyrettirdi
bizden oldukça ileride -boy verdi -
epey sonra,
adeta zıplayarak
bir başka yerden
su yüzüne çıktı
garabatak gibi
büyüklerimiz bizimkileri
“ilerilere getmen” diye azarladı
çırakdan altda galdık nayeti
va!
“kimler kimler” boğulmuş
ebemi kuma gömdük,
yüzüne gölge gerdik
kıyıdan topladığımız
gayrandaşları suda sektirdik
birileri (tabi herkeş kendi çocuğuna)
kocaman taşı “commp!” badak
suya atana terslendi
misafir çocuklara
bir de agama
kimse bir şey demedi
daşınan oynamak mekruh
daş!?
ayıboluyomuş
Daşevin garşısında
Tekdutlara varmadan daha
söğütlerin altında
neşeliydik hep bir arada
göle gitdik
çoluk-çocuk çoklarımız
ömrü-hayatında i(l)k diba
Alac(a)inneri ğördük
ataş üsdünden tünlüdük
yımırtaya domatiz gırdık
seyralıg ettig,
seğirtdik
yedik-işdik
ik diba
işe-kayda boş verdik
işde öylesine;
bi ğün geçirdik
neyimiş piknik
(st)cik cik”
cik
n’olmuş, nolmuş!
birilerine göre de “gökgörmediklik”
“varsın olsun”
keyfetdik
sanki kıyasılar
çatlasınnar”
oh!
kim kiyası oluyomuş
“sefamız olsun..ömürde bi(r)
biz de yan geldik yatdık, çamıra batdık
Daşevinin annacındaydık
adamlar gayanın yüzüne ev yapmış
Akbükün daha ilerisi de varımış
ik diba iş-işlemedik ömrü hayatımızda
domatize yımırta
nerden bilceğdik
okumaya gedenner
mamir olup gelenner olmasa
iş-gayıt bi yanna
ha bi de yarın işlenivisin
dövletimiş ataşdan atlama
biz de atladık geşdik..
Allah dövletimize zöval vermesin
mamir olmak varımış
ha!”
melemeninen piknik
ömüre ömür gatıyomuş
DİPNOT
kırıtmak: üşümüşlük, büzüşmek, hareketsizlik
sürçmek: elde olmadan kaymak, düşeyazmak
siğmek: işemek
temizlik: semiz otu
yarma: yol v.b. yarılarak açılan ark, su yolu
büngüldemek: pınar kaynağının taşarcasına dipden gelmesi, bünk/büng diye ses çıkarmasaından kaynaklanıyor olmalı, yerden kaynamak, çıkmak, hareketlilik
yol çatı : yol ayrımı, makas, sapak
• kasdedilen odaların badanası
belen: tepecik, küçük tepe, ardına dolaşılan, tepesinden yol geçmeyen
çilpi: çalı-çırpı, ağaçcık, kuru dal, çer-çöp
böcü : böcek, buradaki kasıt istakoz
takoz : istakoz
şak etmek: ikiye ayırmak
yılın yılın: senelerdir, çok yıllardan beri, birkaç sene
alaçiğ: henüz tam anlamıyla pişmemiş
hak getire: ne arasın, yok
boy vermek; su içinde dik durarak suyun derinliğinin ne olduğu hakkında diğerlerinin fikir sahibi olmasını sağlamak
gayrandaş / kayrandaş : kayran/kayrak taş : düz, kenarları ovalimsi, kaygan, pütürsüz, yassı taş, genelde çakıl taşı,
kayrak : kenarları kırılmış yassı taş olmalı
kiyası: kahyası,
kiyası olmak; işlerina karışmak, burnunu sokmak, gereğinden fazla ilgilenmek.
5.0
100% (2)