8
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
2771
Okunma

babam toprak damı yuğarken içimiz de bir korku
yağmur yağdığında
kar kürümüşse;
“-ayaklarım buydu yau”
diyerek “hoh”lardı pembeleşmiş ellerine,
ocakta kaynayan ıbrıktan, kapaklı leğene yıkardı
ellerinde buğu..
“-iliklerime işlemiş,
ele ezzatını ………”
diye küfrederdi, çaresizliğe
içimiz yanardı..
en sonunda sıvazlar yüzünü
damlacıklar sıralı bıyıkları
yanağı buğulanırdı
maşayla alınan kiremite
“cosss!” diye su dökerek
eski bir bezle sarmalayıp ayakları ısıtılırdı
emekleyerek ateşin yanına gelen bebek
keskin bir “-cıss!” sesiyle uzaklaştırılırdı
oysa biz cıbıl olup “hamamlık”tan çıktığımızda
tüylerimiz diken-diken
dişlerimiz takırdardı
dedemlerin odasına koşardık, ısınalım sobadan
bari sırtımızı ısıtalım isterken
dirseğimiz “cız” diye yandığından
iyi bilirdik sobanın yaktığını
bu yanık ha deyince iyi olmazdı
yuğgu sesi gök gürültüsünü andırırdı
bir de saman torbası
kurumlu bacadan sarkıtılırdı
çocuklar yaramazlık yapmasın diye
“-farkııt, torbanı sarkıt”
……
“-bu o(ğ)lan durmayo-mızılayo”
diye şikayetler sıralanırdı
“-a(ğ)layan çocuğu alağet”
ağlamayı yasaklarlardı
farkıtla çocukları korkuturlardı
mezarlık hatta;
ölen filancanın korkusu ve
“-Allah taş eder”in yerine
olmadık yalanlarla
“yalandan kim ölmüş” diye herhalde
olmadık korkular salarlardı
küçücük yüreklerimize
gece ayazında üşüyüp, donan karda
yaklaşan ayak sesleri
babam geliyor olmalı cığara kokusu, burnumuzda
aslında içmezdi ama
üstüne nasıl sinerdi
yaklaşır ayak sesleri
babam kahveden dönüyor olmalı
çünkü bizim Akköpek havlamadı
Koca Akköpek!
Üsüğün Mevlüt’den hiç hoşlanmazdı
taa evine kadar uğurlardı
“-eniğiken daşlamış” mı ne?
“-köpeeek seni daşların,
amma sabıyın hatırı var” dememiş
“şindi kim oş deyviceğse deyvisin”miş
“olmadı öte yandan gedsin”miş
“ben uslu uslu duran köpe(ği) ba(ğ)layan mı hinci
gecenin leylisinde geşsin deye Üsük Melidi”
Ebem “-ekmek yecez bobanı ünne gel” diye
kahveye yolladığında
her zamankinde hızlı koşardım kahveye
“-Hacı senin candarma geldi”
ya da dönüp bana;
“-yoğ(u)sa anan mı
çağırıyo len” derlerdi
dikilirdim babamın tepesine,
yapışırdım koluna
ebemi bekletmesini affedemezdim asla
kanmazdım soğuk oralete,
ya da iki Hasgül bisküi arasında
yayılmış güllü lokuma
oyundan kalkmayı ar ederdi
ya da naçar çayları öderdi
yol boyunca
“-çocuklar kahveye gelmez”
..
“bobasının yanında emmiler varısa”
….
“oyun oynayollarısa”
..
“bobanın başına dikilinmez”
.
ayıb-olur”
diye ikaz ederdi..
elimi bırakmasına izin vermeden
aşağıdan yukarı bakmaya ara vermeden
gözlerimi gözlerinden ayırmadan
göz kapakları bir an bile yummadan
hoplaya zıplaya, sevinç dolu, neşeli
“-başına bi ke gorsun gayıb olur”
“-şımarık eşşolu-eşşek” dedi
ardıç sırığı sokak kapımız
taş duvarlı çalı çelenli avlumuz,
tek odalı penceresi tek camlı
evlerde geçti çocukluğumuz...
5.0
100% (9)