Doğaçlama bir roman
Bu romanı atölyelere katılan yazar adaylarının okumalarını isterim çünkü César Aira kurgusal oyunları görünür kılıyor. Flores Geceleri'nin en etkileyici yanı ise okurun önyargılarıyla oynaması.
19.8.2013
Çağımızda sanattan sürekli yenilik bekler olduk. Belki de kültürel olarak yenilik ile özgünlüğü karıştırdığımız bir noktaya geldik. Her yazarın yeni bir form bulması elbette hiç kolay değil ama arada bunu bulan yazarlar karşımıza çıktığında çağdaş edebiyatı daha çok seviyor insan.
Arjantinli yazar César Aira her romanında farklı form deneylerine girmeyi seven bir yazar. 64 yaşındaki yazar bugüne kadar yetmişin üzerinde kitap yazmış ve bu rakama yazarın yaptığı çeviriler dahil değil. Çok sayıda makale ve eleştiri yazıları bulunan Aira, farklı edebi türlerde deneysel kısa romanlarla özgün bir yol bulmuş kendine. Bazen pembe televizyon dizilerinden, bazen cinayet romanlarından esinlenen, doğaçlama tekniği kullanan kısa romanlar. "Kısa" sözcüğünün altını çizmek gerekiyor çünkü romanları yüz sayfayı ender olarak geçiyor, çoğu novella boyutunda.
2004 yılında yazdığı Flores Geceleri tipik bir Aira romanı. "Fuga" olarak adlandırdığı yazı tekniği tamamen doğaçlamadan oluşuyor. Yazar, asla geri dönüp düzeltmediği kurguda hep bir sonraki çağrışımın yarattığı şekilde ilerliyor: (her sene üç-dört romanı ancak böyle yazabilir!) hiç kontrol etmeden, düzeltmeden ve editör elinden geçmesine izin vermeden. Kaçmak ya da kovalamak anlamına gelen fuga (Türkçe füg) Aira’nın stilini anlamamız açısından önemli ipucu veriyor. Kurgusal metinlerin bir con-tinuum olduğu düşüncesi yatıyor bu anlayışın altında; bir bölüm oluştuktan sonra bölümün içinden bir başka bölümün doğmasına izin veriyor ve sonra bir sonrasına ve böyle birbirini doğuran bölümlerin organik bağlantısıyla roman kurgusu oluşuyor.
Tanıdık mahalle
Elbette bunlar romanı okurken önemli görünmeyen unsurlar çünkü yazar ilgi çekici bir hikâye etrafında oluşturuyor kurguyu. Flores Geceleri’nde de romanın yapısal özellikleri hikâyenin gerisinde kalıyor. Konu, yaşlı bir çift etrafında gelişiyor. Rosa ve Aldo, ekonomik krizin etkisiyle geceleri pizza dağıtarak para kazanıyorlar. Aldo’nun sağ kulağı duymuyor, Rosa’nın ise gözleri görmüyor, ikisi birlikte yan yana yürüyerek mahallenin pizzalarını dağıtıyorlar. Yaşadıkları Flores semti, Buenos Aires’te orta sınıfın oturduğu, suç oranının yüksek olduğu bir yerdir. Geceleri tekin olmadığı için sokaklarda dolaşan fazla insan olmaz. Etrafta bolca evlere servis yapan restoranlar olduğu için gece boyunca motosikletli gençler evlere pizza, dondurma, hamburger taşır dururlar. Rosa ile Aldo’nun motosikleti yoktur fakat tüm sokakların tek yönlü olduğu Flores’te, pizzaları motosikletli çocuklar kadar hızlı götürmeyi başarırlar.
Bu arada Flores’te motosikletli yemek dağıtan çocuklardan biri kaybolur ve bir zaman sonra da cesedi bulunur. Bütün semt bu cinayetle sarsılır. Romanın büyük bir bölümü Flores’te yaşamı, sokaklarda gürültüyle mekik dokuyan motosikletlileri ve yaşam tarzlarını anlatır. Arkadaşlarından birinin öldürülmüş olmasından etkilenir gençler ama bir yandan da hayat devam eder Flores’te.
Sonra romanda bir anda her şey değişir ve kahraman Rosa ile Aldo’dan uzaklaşır. Bu sefer kurgunun merkezine cinayeti araştıran Başsavcı gelir. Burada romanın geri kalanında cinayetin gizemlerinin çözüleceğini sanırız fakat başsavcı ile birlikte onun ev yaşamı girer devreye. Bolivya’dan bir misafiri gelmiştir, heykeltıraş karısı ve oğluyla birlikte misafirleriyle İlgilenirler. Gizemli trafik kazaları konuları birbirine bağlar.
Romanın konusu hakkında anlatabileceğim şeyler burada bitiyor çünkü romanın ikinci yarısı öylesine beklenmedik ve şaşırtıcı yönlere kayıyor ki bunlarla İlgili söylenecek herhangi bir şey gizemi bozar. (Tek ipucu olarak cinsiyetlerin bile değişebileceğini söyleyeyim sadece.) Roman ilerledikçe insan âdeta nasıl bir hikâye okuduğunu unutmaya başlıyor. Bunu zıt bilgileri birbirine ekleyerek yapıyor yazar. Cinayetin çözülmesini beklediğiniz sayfalarda çağdaş sanat üzerine bir tartışma ya da ekonomik kriz hakkında bir analiz geliyor. Okurun yönünü sürekli şaşırtan bir tempo kurulu.
Değişen karakterler
Yazının başında dediğim gibi Aira için kurgunun doğaçlama doğası çok önemli. Metin köşeye sıkıştığında başka bir konuya geçen, gerekli yeni bir karakteri devreye sokan, bir sonraki bölüme atlayan bir hızla yazıyor César Aira. Bu durum metnin akıcılığını açıklıyor, öte yandan başka bir eserde kurgu hatası olarak görülecek şeyleri de ortaya çıkarıyor. Yazar bunları bilinçli olarak bıraktığı için tam anlamıyla hata sayılmazlar, hikâye ilerledikçe yeni yön alıyor ve eski unutulmuş oluyor. Örneğin, bu romanın başlarında Aldo’nun kulağının ağır işittiği söyleniyor fakat Rosa’nın gözlerinin görmediği çıkarımını yapacak bilgi verilmiyor. Aksine "Aldo ve Rosita motorların karşı kaldırımdan geçtiğini gördüler" ya da"... gençlerin baş başa verip konuştuklarını görmüşlerdi" gibi çok kereler Rosa’nın da gördüğü izlenimini ediniyoruz. 54. sayfada ise Rosa’nın kor olduğu, yanlarında yürüyen yaratığı
göremediğinden söz ediliyor ve romanın geri kalanında Rosa körlüğüyle öne çıkıyor. Buna benzer çok sayıda örnek var romanda. İşin güzel yanı ise, yazarın bunları konuyu tutarlı kılmak için yapıyor olmaması. Tutarsızlıktan beslendiği açık bir metin ortaya koyuyor. Karakterler öylesine değişim geçiriyorlar ki, ilk başta tanıştığımız insanlar değiller artık.
Romanın sonu da bu açıdan gerçekten ilginç. Yazar konuyu toparlayarak her şeyin anlam bulacağı bir ortama getiriyor; karakterlerin gerçek kimlikleri ve gizli eski suçlular ortaya çıkıyor fakat bunlarla konuyu toparlama yönüne gitmiyor. Aksine romanın son birkaç sayfası iyice kurguyu dağıtıyor, anlamaya başladığımızı sandığımız noktadan epeyce uzaklaşıyor. Bunun nasıl bir önemi var diye sorarsanız, yazarın binbir emekle yapılaştırdığı (konstrüktivizm) kurguyu parçaladığına (de-konstrüktivizm) tanık oluyoruz.
Bu romanı özellikle yazı atölyelerine katılan yazar adaylarının okumalarını çok isterim çünkü César Aira edebiyatın özündeki kurgusal oyunları kolayca görünür kılıyor. Ayrıca Flores Geceleri’nin en etkileyici yanlarından biri, okurun önyargılarıyla oynaması. Örneğin birlikte çalışan, sürekli konuşan yaşlı orta sınıf bir karı-koca dendiğinde aklımıza doğal olarak bir ömrü birlikte geçirmiş, hatta belki birbirini sevmiş, iyi anlaşan bir çift düşünüyoruz. Aslında bu detaylan asla söylemiyor yazar: konuşmaları da zaten çok soyut. "Gerçek" kişilikleri ortaya çıktığında geri dönüp diyaloglara tekrar bakınca, bize sadece yan yana yürüyen iki insanın anlatıldığını, gerisinin zihnimizde oluştuğunu görüp şaşırıyoruz.
Kaynak:haber7.com
Arjantinli yazar César Aira her romanında farklı form deneylerine girmeyi seven bir yazar. 64 yaşındaki yazar bugüne kadar yetmişin üzerinde kitap yazmış ve bu rakama yazarın yaptığı çeviriler dahil değil. Çok sayıda makale ve eleştiri yazıları bulunan Aira, farklı edebi türlerde deneysel kısa romanlarla özgün bir yol bulmuş kendine. Bazen pembe televizyon dizilerinden, bazen cinayet romanlarından esinlenen, doğaçlama tekniği kullanan kısa romanlar. "Kısa" sözcüğünün altını çizmek gerekiyor çünkü romanları yüz sayfayı ender olarak geçiyor, çoğu novella boyutunda.
2004 yılında yazdığı Flores Geceleri tipik bir Aira romanı. "Fuga" olarak adlandırdığı yazı tekniği tamamen doğaçlamadan oluşuyor. Yazar, asla geri dönüp düzeltmediği kurguda hep bir sonraki çağrışımın yarattığı şekilde ilerliyor: (her sene üç-dört romanı ancak böyle yazabilir!) hiç kontrol etmeden, düzeltmeden ve editör elinden geçmesine izin vermeden. Kaçmak ya da kovalamak anlamına gelen fuga (Türkçe füg) Aira’nın stilini anlamamız açısından önemli ipucu veriyor. Kurgusal metinlerin bir con-tinuum olduğu düşüncesi yatıyor bu anlayışın altında; bir bölüm oluştuktan sonra bölümün içinden bir başka bölümün doğmasına izin veriyor ve sonra bir sonrasına ve böyle birbirini doğuran bölümlerin organik bağlantısıyla roman kurgusu oluşuyor.
Tanıdık mahalle
Elbette bunlar romanı okurken önemli görünmeyen unsurlar çünkü yazar ilgi çekici bir hikâye etrafında oluşturuyor kurguyu. Flores Geceleri’nde de romanın yapısal özellikleri hikâyenin gerisinde kalıyor. Konu, yaşlı bir çift etrafında gelişiyor. Rosa ve Aldo, ekonomik krizin etkisiyle geceleri pizza dağıtarak para kazanıyorlar. Aldo’nun sağ kulağı duymuyor, Rosa’nın ise gözleri görmüyor, ikisi birlikte yan yana yürüyerek mahallenin pizzalarını dağıtıyorlar. Yaşadıkları Flores semti, Buenos Aires’te orta sınıfın oturduğu, suç oranının yüksek olduğu bir yerdir. Geceleri tekin olmadığı için sokaklarda dolaşan fazla insan olmaz. Etrafta bolca evlere servis yapan restoranlar olduğu için gece boyunca motosikletli gençler evlere pizza, dondurma, hamburger taşır dururlar. Rosa ile Aldo’nun motosikleti yoktur fakat tüm sokakların tek yönlü olduğu Flores’te, pizzaları motosikletli çocuklar kadar hızlı götürmeyi başarırlar.
Bu arada Flores’te motosikletli yemek dağıtan çocuklardan biri kaybolur ve bir zaman sonra da cesedi bulunur. Bütün semt bu cinayetle sarsılır. Romanın büyük bir bölümü Flores’te yaşamı, sokaklarda gürültüyle mekik dokuyan motosikletlileri ve yaşam tarzlarını anlatır. Arkadaşlarından birinin öldürülmüş olmasından etkilenir gençler ama bir yandan da hayat devam eder Flores’te.
Sonra romanda bir anda her şey değişir ve kahraman Rosa ile Aldo’dan uzaklaşır. Bu sefer kurgunun merkezine cinayeti araştıran Başsavcı gelir. Burada romanın geri kalanında cinayetin gizemlerinin çözüleceğini sanırız fakat başsavcı ile birlikte onun ev yaşamı girer devreye. Bolivya’dan bir misafiri gelmiştir, heykeltıraş karısı ve oğluyla birlikte misafirleriyle İlgilenirler. Gizemli trafik kazaları konuları birbirine bağlar.
Romanın konusu hakkında anlatabileceğim şeyler burada bitiyor çünkü romanın ikinci yarısı öylesine beklenmedik ve şaşırtıcı yönlere kayıyor ki bunlarla İlgili söylenecek herhangi bir şey gizemi bozar. (Tek ipucu olarak cinsiyetlerin bile değişebileceğini söyleyeyim sadece.) Roman ilerledikçe insan âdeta nasıl bir hikâye okuduğunu unutmaya başlıyor. Bunu zıt bilgileri birbirine ekleyerek yapıyor yazar. Cinayetin çözülmesini beklediğiniz sayfalarda çağdaş sanat üzerine bir tartışma ya da ekonomik kriz hakkında bir analiz geliyor. Okurun yönünü sürekli şaşırtan bir tempo kurulu.
Değişen karakterler
Yazının başında dediğim gibi Aira için kurgunun doğaçlama doğası çok önemli. Metin köşeye sıkıştığında başka bir konuya geçen, gerekli yeni bir karakteri devreye sokan, bir sonraki bölüme atlayan bir hızla yazıyor César Aira. Bu durum metnin akıcılığını açıklıyor, öte yandan başka bir eserde kurgu hatası olarak görülecek şeyleri de ortaya çıkarıyor. Yazar bunları bilinçli olarak bıraktığı için tam anlamıyla hata sayılmazlar, hikâye ilerledikçe yeni yön alıyor ve eski unutulmuş oluyor. Örneğin, bu romanın başlarında Aldo’nun kulağının ağır işittiği söyleniyor fakat Rosa’nın gözlerinin görmediği çıkarımını yapacak bilgi verilmiyor. Aksine "Aldo ve Rosita motorların karşı kaldırımdan geçtiğini gördüler" ya da"... gençlerin baş başa verip konuştuklarını görmüşlerdi" gibi çok kereler Rosa’nın da gördüğü izlenimini ediniyoruz. 54. sayfada ise Rosa’nın kor olduğu, yanlarında yürüyen yaratığı
göremediğinden söz ediliyor ve romanın geri kalanında Rosa körlüğüyle öne çıkıyor. Buna benzer çok sayıda örnek var romanda. İşin güzel yanı ise, yazarın bunları konuyu tutarlı kılmak için yapıyor olmaması. Tutarsızlıktan beslendiği açık bir metin ortaya koyuyor. Karakterler öylesine değişim geçiriyorlar ki, ilk başta tanıştığımız insanlar değiller artık.
Romanın sonu da bu açıdan gerçekten ilginç. Yazar konuyu toparlayarak her şeyin anlam bulacağı bir ortama getiriyor; karakterlerin gerçek kimlikleri ve gizli eski suçlular ortaya çıkıyor fakat bunlarla konuyu toparlama yönüne gitmiyor. Aksine romanın son birkaç sayfası iyice kurguyu dağıtıyor, anlamaya başladığımızı sandığımız noktadan epeyce uzaklaşıyor. Bunun nasıl bir önemi var diye sorarsanız, yazarın binbir emekle yapılaştırdığı (konstrüktivizm) kurguyu parçaladığına (de-konstrüktivizm) tanık oluyoruz.
Bu romanı özellikle yazı atölyelerine katılan yazar adaylarının okumalarını çok isterim çünkü César Aira edebiyatın özündeki kurgusal oyunları kolayca görünür kılıyor. Ayrıca Flores Geceleri’nin en etkileyici yanlarından biri, okurun önyargılarıyla oynaması. Örneğin birlikte çalışan, sürekli konuşan yaşlı orta sınıf bir karı-koca dendiğinde aklımıza doğal olarak bir ömrü birlikte geçirmiş, hatta belki birbirini sevmiş, iyi anlaşan bir çift düşünüyoruz. Aslında bu detaylan asla söylemiyor yazar: konuşmaları da zaten çok soyut. "Gerçek" kişilikleri ortaya çıktığında geri dönüp diyaloglara tekrar bakınca, bize sadece yan yana yürüyen iki insanın anlatıldığını, gerisinin zihnimizde oluştuğunu görüp şaşırıyoruz.
Kaynak:haber7.com
Yorumlar
"Doğaçlama bir roman" haberine henüz yorum yapılmamış.
İlk yorumu siz yapın.
Yorum Yapın
Doğaçlama bir roman ile ilgili yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Üye Ol
Üyelik Girişi Yap