41
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3504
Okunma

“ Kuşlar öyle çoktu ki Ekrem, her tarafta onlar vardı. Kimi uçuyor. Kimi yere, kimi ağaca konuyor. Kimi ötüyor. Kimi birbirlerine kur yapıyordu. Birde hepsi bembeyazdı. Benden hiç birisi kaçmıyor. Aralarında gezerken hepsi bana eşlik ediyordu. Ben çok mutlu idim. Senide oraya götüreceğim. Eminim, beğeneceksin.”
“Rüyada mı görüyorsun hayatım.”
“Ben her gün onlarla beraberim. Rüya olur mu?”
“Nerede bu kuşlar”
“Söylemem, sürpriz olsun seni götüreceğim”
Yeni tuvaletten çıkmıştı. Eşinin bu durumu onu çok üzüyordu. Olur, olmaz yerde bu kuş meselesi canını iyice sıkıyordu. Aklını yitirmiş deli gibiydi. Bir bebek saflığındaydı. Yıllarca bir yastığa baş koyduğu insanın böyle olmasını hazmedemiyor içten içe yanıp, kahroluyordu.
Salonda dolandı. Aceleyle tekrar lavabonun yolunu tuttu. Daralmıştı. Küçük tuvalet ihtiyacını gidermek isterken içini kazıyan sancılara zorda olsa katlanıyor, devamlı ıkınıyordu. Sanki jilet ve cam parçaları çıkarıyordu. Düşen her damladaki rahatlama yerini yeni bir sancı akımına bırakıyor, sahile vuran dalgalar gibi biri giderken diğeri geliyordu. Ter içinde kalmıştı.
Suratı asık lavabodan çıktı. Yıkadığı ellerini havluya silerken:
“Ey tıbbın babası Hipokrat, sendede var mıydı? Prostat”
Derken bayağı sitemkârdı.
Televizyonu açık bırakıp, karşısında uyuyan eşine baktı. Yavaşça kumandayı elinden aldı. Koltuğa otururken kapının zili çaldı. Elindeki dosyayla, içeri giren kızı pür telaş içindeydi.
“Bu ne ya, baba ev leş gibi kokuyor. Annemde uykuya dalmış. Of masanın hali ne böyle? Her şey karma karışık.’’
Hiçbir şey söyleyemedi. Boş gözlerle kızına baktı.
“Bak baba, size gelen kadın hemen gidiyor. Yaptığım hiçbir şey göze gözükmüyor. Babanda, annende her yere idrarını kaçırıyor.
Hele annen devamlı kuşlardan bahsediyor. Hiç susması yok. Kadınlar bıkmış. ‘’Parası batsın bu işin’’ deyip hemen kaçıyorlar. Bende şaştım, kaldım. Eşimi çocuklarımı hep sizin yüzünüzden ihmal ediyorum.
Beni de düşünün biraz, sıkıldım vallahi. Hastaneden tahlillerinizi aldım. Annem bir mezar taşı gibi, hastalığı üst sınırda, senin prostatın yine azmış. Ameliyat olman gerekiyor.
Of! Allah’ım of sen yardım et.”
“Ağabeyinden haber var mı kızım? Telefonuna ulaşılamıyor, şaştım kaldım. Kötü bir şey olmasın?”
“ Bende ulaşamıyorum baba. Eşinden ayrıldıktan sonra hiç görüşemedim ki?”
“Bu üçüncü ameliyat olacak kızım. Guatr, yüksek tansiyon, prostat, böbrek yetmezliği, bel fıtığı hastalıklarım var. Tam teşekküllü bir hastane gibiyim. Bende yıldım, bu hastalıklardan, sende haklısın yavrum. Ne yapabiliriz ki?”
“Bilmiyorum baba bilmiyorum. Tıkandım. Kaldım.”
“Annende bende idrarımızı tutamıyoruz. Elimizde değil ki. Biz ister miyiz böyle olmayı, haklısın. Sen bizlere bakmaktan, bizler ise böyle çaresiz yaşamaktan bıktık. İnan yavrum mümkünümüz tükendi. Gelme üstümüze? Ölüm bizim için kurtuluşta hani nerede? Ne zaman?
Bilsem ki şimdi gelecek diz çöker yalvarırım. Hadi durma al emanetini derim. Bir defa ölmek kurtuluş, biz her an ölüyoruz yavrum.”
Kapının kapandığını duyunca kızının gittiğini anladı.
Yavaşça uyuyan eşinin yanına gelince ağır bir koku ile sarsıldı. Yine altına kaçırmıştı. Bu evde soluduğu tek şey çaresizlikti. Mazi unutulmuş gelecek ise kalmamıştı. Gözlerinden akan yaşı elinin tersiyle silip ayağa kalktı. Duvarda asılı duran siyah beyaz fotoğrafa bir müddet takılı kaldı. Yıllar önce çekilen evlilik resimleriydi. Gün günü aratırken tüm çıkış kapılarının kapandığını hissetti. Ürperdi. Hiç tatmadığı bir duygunun dalgalar halinde vücuduna yayıldığını yaşarken, kendisinin bile zor duyacağı titreyen sesi ile
“Komedi gibi yaşadığımız hayatın son perdesi drammış. Bu sahneyi de oynamak gerek”
Diyerek yatak odasına yöneldi. Komodinin gözünde duran beylik tabancasını alarak eşinin uyuduğu salona geldi. Telefonun yanındaki küçük kâğıt parçasına bir şeyler yazarken gözlerinden akan yaşlara mani olamıyordu.
“Elveda kızım, rahat ol, şunu unutma sen bizden değil, biz, bizden kurtuluyoruz. Annenle beraber kuşların olduğu yere gidiyoruz. Tanrım beni affetsin.”
Gecenin karanlığını iki el silah sesi yırtarken, kuşlar hep beraber kanatlarını çırparak havalandılar.