30
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1692
Okunma

Erzurum radardayım. Nöbet vardiyamıza epey zaman var. Radarcıların en kıdemli astsubayı, Ali abimiz emekli olmaya karar vermiş. Coşkulu bir vaziyette ikinci hayatından pasajlar veriyor.
“Aylık maaşım bu kadar. Evim var. Çocukların okulu bitirmesine bir yıl kaldı. Ankara’ya yerleşeceğim. Arkadaşlar darısı sizlere”
“Abi ikramiyenle ne yapacaksın”
Çok emin bir ses tonuyla:
“Hepinizin tanıdığı Muhsin albay benim emekli olacağımı biliyor. Geçen telefon etti.
Sakın paranı bir yere harcama, on ayda iki misline çıkaracağım.
“İki yılda dört katı olacak. Banker Yalçın’ın genel müdürüyüm. Orada değerlendireceğim.”
“Ağabey bir şey olmasında,”
“Yok ya, işin başında Muhsin albay var. Emekli olan bütün havacılar ikramiyelerini ona yatırmışlar. Hallerinden çok memnunlar. Şu an maaşımızın en az beş katını alıyorlar. Benim durmam hata, kesin orada değerlendireceğim.”
“Hayırlısı olsun. Yinede bir kere daha düşünsen”
Tüm konuşmalar ve telkinlerin fayda etmeyeceği belliydi. Emekli işlemlerini bitirmiş. Bizlerde veda yemeği ve hediyelerimizi verip Ali ağabeyimizi uğurlamıştık.
Yeni bir toplum oluşuyordu. Üretmeden tüketenler, evini arabasını yıllarca biriktirdiğini satıp, bankere yatırmak için kör karanlıkta kuyruklara girenler. Hep gündemi belirliyorlardı.
Adını çocuklarımıza verdiğimiz. Yeşilçam ünlülerde banker reklamlarında her an boy gösteriyor. Bankerlere para akışını hızlandırıyorlardı.
Yüz liraya aylık yüzde oniki faiz veriyor. Herkesinde iştahını kabartıyorlardı. Yaşamları değişmişti. Bankerciler bu işle ilgilenmeyenlere alaycı bakışlar fırlatıp, hadi siz daha ne duruyorsunuz? Diye devamlı uyarıda bulunuyorlardı.
Hayat tatlı olmuş. Yaşam seviyeleri yükselmişti. Daha nereye kadar gidecekti? Bu bir düş mü? Yoksa finali cehennem olan cennet reklamlarımıydı? Bir belirsizlik bir çıkmaz hiçte uzak değildi.
İller bankasında çaycılık yapan on dokuz yaşındaki kişiye herkes varını yoğunu veriyor. Sadece alacağı faizi düşünüyordu. Bu zata, makam sahibi kişiler hizmet ediyor. Adamın geçmişi ile hiç ilgilenmiyorlardı. Para her şeye kadirdir sözünü bir kez daha doğruluyorlardı.
Üç köftenin beş değil, on beş köftenin beş kuruş olduğu vaatlerdi. Yağma Hasan böreğiydi. Herkes alıcı kuşlar gibi leşin başındaydı
Çoğumuzun yaşadığı o meşum yıllardaki dram birçok aileyi yok etmiş. Büyük hüsranlar yaşanmıştı. Artık bankercilerin adı bankerzedelere çıkmış. Hepsinin de sesi soluğu kesilmişti. Çoğu da battığını gurur meselesi yapıp, en yakınından bile saklamıştı.
Nice ocakları batıran banker Yalçının hakkında Emin Çölaşan iki kitap yazmıştı. hâkime verdiği ifadesinde:
Onsekiz yaşında bir bankerdim. Hesap kitap belli olmasa bile yüz milyonlarla oynuyordum. Holding sahibi olmuştum. Param çoktu. Bütün pavyonlar, gazinolar, eskiden girmeye korktuğum lüks yerler bana açıktı. Artık kimse beni oralardan kovamazdı. Türkiye’nin en ünlü kadınları ile yatıyordum. Parayı bastırınca hepsi emrimdeydi.’’
Kurmaylarım eski bakanlardan, emekli albaylardan ve müsteşarlardan oluşuyordu. Koca adamlar
‘Masayı ters çevirin öyle kalsın’ desem, ‘Tensip buyurdunuz, zatı şahanelerine biz de öyle diyecektik’ diyorlardı. Dedem yaşındaki insanlar karşımda el pençe duruyor. Bir dediğimi iki etmiyorlardı.
Yalakalık diz boyuydu. Eşlerine, dostlarına beni tanıtmaktan büyük mutluluk duyarlardı.
Etrafımdaki herkes maskeliydi.
Her gün camide faiz haramdır, diyen imamlarında bende parası vardı.
İşte böyleydi efendim. Yirmi iki ay on beş gün bir sürü kokuşmuş bürokrat ile geçti bankerliğim. Hepsinden tiksinip iğreniyordum.
.
’’ Ben umut vaat etmedim. Ticaret yaptım. Faizleri yüksek alırken çok iyi almazken kötümüydüm?
Şimdide zarar ettim. Battım. Ticaret bu. Belli ki yargılayanında parası ondaydı.
Çoğu yurt dışına kaçtı. Bir tek suçlu Yalçın gözüktü.
Yirmi beş yıl ceza aldı. Neden yalnız o ? Bu gün bile bu soruya cevap bulamıyorum.
“Bir hadisinde peygamberimiz ticarette riski kullanın kazancın onda dokuzu
Risktedir, demiş. Ama bu risk mi? Fırsatçılık mı?
Açgözlülük, cehalet mi? Herkes kendini savunacak bir durum içindeydi.
Bu vurguna seyirci kalan devlet babada suçlu değil miydi?
.
Ankara’da üç aylık kursum var. Bir hafta sonu bize çok emeği geçen Ali ağabeyimi ziyarete gittim. Yenimahalle de bir kahvehanede buluştuk.
O devasa adam gitmiş. Yerine sadece nefes alan yaşam gücünü yitirmiş, üzerinde tonlarca ağırlığı olan biriyle karşılaştım. Çaylarımızı yudumlarken kısık sesiyle:
“Ben yandım evlat: Yaşayan bir ölüyüm. Yıllarım boşa gitti. Her şeyimi kaybettim. Eski komutanıma çok güvenmiştim. Sen, sen ol kimseye güvenme”
Derken: Yılgın, bitkin, çaresiz ve öfke doluydu.
Hırs ve para düşkünlüğü, belki de bütün diğer ihtiraslardan daha fazla suç sebebidir. (ARİSTOLES)