MANTI Otuz bir sene bir fiil icra ettiğim askerlik mesleğinde, acı tatlı hatıralarım iç, içe yumak, yumaktı. Becerikli olmamdan dolayı yüküm artar eksilmezdi. <Garsiya’ya mektuplar> benim öngörümdü. Görevimi anlamak, tanımak, verimi artırmak en az enerjiyle en mükemmeli yakalamak ilkem olmuştu.Problemleri kendi imkanlarımla çözmek ve olanakları en üst düzeyde zorlamak, bahanelerin arkasına sığınmak, yorgunum hastayım. Sözcüklerini kullanmak bende hiç olmayan hasletlerimdi. Kampta görev yaptığım yıllarda en zor görevler bana verilir nerde bir bozukluk varsa oraya gönderilirdim. Subay, astsubay mutfağı (VİP) Roof bar, kendin pişir, kendin ye üniteleri benim sorumluluğum altındaydı. Sürekli bir koşuşturma içindeydim. -Komutanımız Tacettin yapar beceriklidir. Beni mahcup etmez güdülemeleri beni motive eder oradan oraya koşturur dururdum. Uykusuzluk, yorgunluk, bitkinlik benim çok samimi arkadaşlarımdı. Her işi özveriyle yerine getirmeye çalışıyordum. Boş vakit yok, bulursam duş alıyor sürekli işimin askerlerimin başından ayrılmıyordum. Gün yetmiyor sabah altıdan gece ikiye üçe kadar çalışıyordum. Motelime gittiğimde, uykumu, baygınlık mı bilmiyor elbiselerimle yatıyordum. Üç , dört saat tan sonra yine görev.. ölü gibiydim, Aynı hengamenin içinde savrulup gidiyordum. Mazotla çalışan dört brülörlü büyük kuzineli mutfakta kırk beş kişi olurduk. Çiğ gaz kokusunu pişen yemeklerin kokusu tamamlar. Havalandırması yetersiz olduğu için yazın içerinin sıcaklığı elli dereceye kadar çıkardı. Herkesin bir görevi vardı. et yemeği,yapanlar, kızartmacılar, zeytin yağlıcılar, tatlıcılar, börekçiler, salata ve soğuk mezeciler hummalı bir çalışma içindeydiler. Konuşmalar, bağırmalar, tas tencere sesleri, fırına sürülen büyük tepsilerin gürültüsü, bir cümbüş armonisiydi. Kamp çok kalabalık bin beş yüz kişi karın doyuracak, her şey yetersiz kapasitesinin çok üstünde hizmet vermeğe çalışıyorduk. Biri bağırıyor. yandım anam.. kızgın yağ sıçramış. Vay elim… et doğrarken parmağını kesmiş. Of belim zemin kaygan biri düşmüş. kaos içindeyiz. Bıkkınlığın tam orta yerinde tezgah üzerine çıkarak bağırıyorum. ---Herkes dursun ………çıt yok ----Çavuş soğuk kolaları getir. İki kasa kola tez elden dağıtılıyor. Bir nefeste…..lıkır, lıkır….herkes yangın içinde. ----Orkestra başlasın diyorum…Koro halinde hepimiz ---Gel teskere, gel teskere bitsin bu gurbet evde anan baban yoluna hasret….hepimiz korodayız.bağırarak söylüyoruz.elindeki şişelere kaşıklarla vuranlar, tepsileri tencereleri darbuka ve bateri gibi çalanlar….havasına girip oynayanlar, birbirleriyle halay çekenler gırla gidiyor. Şarkı ilk hızını kaybetmiş.yemekler yanmak üzere…… ----Tamam koçlarım iş başına diye bağırınca, yine hummalı bir çalışma içindeyiz. Herkes keyifli….şarkıyı hala mırıldayanlar var. Hiçbir askerimin kalbini kırmadım. Onlarla haşır, neşir oldum dertleriyle ilgilendim.Şarkılar söyledim. Şiirler okudum.Şakalar yaptım. Taklitler yaptım.Ben onları, onlar beni çok sevdi. O cehennemi çağrıştıran mutfakta, saygı sevgi havasını soluttum. Yemekler hazır demleniyor. Benmarilerin üstü pişirilenlerle donatılıyor. Yazar kasacılar yerlerinde, yemek dağıtıcıları kıyafetlerini değiştirmiş iş başında, self servis açıldı. Uğultulu kalabalık ellerinde tepsilerle istediği yemekleri seçiyor. Dolup, dolup taşan reyonda kamp sakinleri yemeklerini keyifle yerken bizim, ekipte akşam telaşı başlıyor…yine aynı hengame yine aynı çile…yine aynı curcuna… bu arada çavuş yaklaşarak… ----Komutanım sizi generalim çağırıyor. vip salonuna çıkıyorum.Ter ve yemek kokuları içindeyim. -----Buyurun komutanım beni emretmişsiniz. -----Otur Tacettin ------Sağ ol komutanım. oturmuyorum. Ayakta hazır oldayım. ------İşlerin çok ama eşim - komutan ve eşlerine değişik bir parti vermek istiyor ne dersin. ------Emredersiniz efendim gerekeni yaparız. -----Ne olabilir -----Ne isterseniz Araya hanımefendi girerek… -----Bak kampta dondurma, pasta, kısır, çiğköfte partileri verildi değişik olsun istiyorum. ------İstediğiniz bir şey var mı efendim. ------Vallahi ne bileyim. Kısa bir suskunluğun ardından o çok bilmiş halimle, ------Efendim ev mantısı yapalım mı!!!! Diyorum dilim tutulsaydı…. ------Aaaaaa çok iyi olur harika demez mi… ------Yüz otuz kişi Çarşamba saat on üç on dört arası ------Emredersiniz diyerek selamımı verip ayrılırken ben düşünceli komutan hoşnut, hanımefendi sevinçliydi. Postama aşçı Ali, Bekir ve Celali çağırmasını söyledim. Geldiler bu üç asker benim yıldızımdı. Ali Karslı Bekir Diyarbakırlı Celal Edirneli idi. Çok hoş çalışkan ve terbiyeli çocuklardı. Görevi ver gerisine karışma…Güvenilir tiplerdi. Ben bunların isimlerini tam söylemez aliye Allo, Bekire Bello, Celala Cello derdim.Veya ABC’ ler yanıma gelsin derdim. Masamda üç telsiz duruyordu mantı partisi detaylarının anlattım… tamam dediler telsizleri alarak… ----Allo bu telsiz senin…çağrı adın MANTI-1 ----Bello bu telsiz senin… çağrı adın MANTI-2 -----Bu telsizde benim…çağrı adım MANTI-3 mantı-1 mutfakta pişirmeyi yapacak ne zaman haşlama olacağını ayarlayacak mantı-2 ikramın sahildeki düzenlemesini ve misafirlerin karşılanmasını koordine edecek bize sürekli bilgi aktarımı yapacaktı bende her ikisi arasında mekik dokuyacaktım. ---Bakın çocuklar telsizden konuşurken bu mandala sürekli basacaksınız. Konuşma bitince mandalı bırakırsınız. Önce kodunuzu sonra konuşacağınız kişinin kodunu söyleyeceksiniz. Mantı-1 mantı-2 şimdi kim konuşacak dedim. İki side ben, ben dedi…. Defalarca tekrardan sonra anladılar. Telsizleri şarjsa koyup diğer hazırlıklara başladık. Çarşamba günü mutfak görülmeye değerdi…her taraf kesilmiş hamur parçalarıyla doluydu.Tezgahlar,masalar ,tabureler her yer mantı içerisindeydi. Kimi içini dolduruyor. Kimisi büküyor, kimisi hamurları küçük kare, kare kesiyordu. Saat 1200 da telsizden bir çağrı yaptım. --Mantı-3 mantı-2 Mantı -2 dinlemede rapor ver dedim ---Gomutanım her şey hazır misafirler gelmedi..tamam ----Mantı-3 mantı- 1 rapor ver ----Mantı hamuru hazır suyu ocağa koymişam. Tamam ----Mantı -2 mantı-3 çağrısı geldi, ---- Devam et mantı-2 ----Gomitanım gomitan hanımı sizi istiyor. Elimde telsiz koşarak odamdan sahile indim. Soluk soluğa -----Buyurun efendim. ----Yavaş, yavaş geliyorlar sen burada kal söyle mantıları haşlamaya başlasınlar… ---Mantı-3 mantı-1 ---Devam et mantı 3 ----Haşlama başlasın ----Tamam mantı-3 başlıyorum Daha haşla talimatını yeni vermiştim ki… ----Dur başlamasınlar. Dendi şaşırmıştım. ----Mantı- 1 re haşlama iptal dedim ses yok tekrar atın diyen hanımefendi… peşinden durun… atın… durun anonsları defalarca olunca hepimiz gerilmiştik. Kısa bir sessizliği -----Mantı-1 bozulmuştu.…anons ediyor…ve bir komutan edasıyla konuşuyordu… ----Mantı-3 mantı-1 dinlemede derken Allo nun kızgın sesiyle irkildim. ----Ben Allo…. hepiniz dinleyin..mantılar hazır beni bir daha rahatsız etmeyin..emire karşı geliyorum..ne derseniz deyin benim teskere mide bu mantı yakacak ona da razıyım Allah mantı biride iki yi de üçü de kahretsin mantilarınız batsın aha da gelin buradayım. Çıt yok saunadan sonra şok havuzuna düşmüş gibiyim..telsizin mandalını kapadım.öylece beklemekteyim. Canımda çok sıkılıyordu. Konuklar hazır. Tabaklar hazır. Tereyağlı sos hazır. İsteyene sarımsaklı yoğurt hazır…iki askerimin büyük tencereyi kulplarından tutarak mantıyı getiriyorlardı. Görünce rahatlamıştım. Çok sıcak tencereyi servis sehpasının üstüne koymaya çalışan Bello ya, Cello da yardım ediyordu. Bize fırça atan mantı-1 Allo’da gelmişti… Sadece bakıştık. Gümm…. diye bir ses…mantı dolu tencere devrildi, haşlanmış mantılar yerlerde ---Aman Allah’ım…. zaman durmuştu… put gibi kaldık…beş duyumuz iflas…alelacele devrilen tencerenin başında çıplak ellerimizle dökülen mantıları avuç, avuç toplayarak tencereye dolduruyor, acıların bin türlüsünü yaşıyor, yerimizde duramayıp zıp, zıp zıplıyorduk. Kim demiş kol bastı oyunu yeni çıktı diye bizler yıllar önce aynı ritmik hareketleri hem de müziksiz yapıyorduk. Mantı gibi haşlanmış…Per, perişan olmuştuk. Ellerimiz kıpkırmızı, su toplamış, koltuk altlarımızın altında, dökülen mantıları, topladık, topladık ama gel bize sor. Tek şansımız tencere devrilirken avuç, avuç mantıları toplarken hiç kimse görmemişti. Burnumuzdan soluyarak birazda korkarak servisi başlattık. Sağ olsun çavuş buz dolu torba getirdi. Bekir ben Ali, Celal yayvan bir kaba buzları döküp, ellerimizi içine daldırmıştık. Buz çok az rahatlattı ama yanıyor, yanıyoruz. Servis devam, mantıdan yiyen bir daha yiyor. Yiyenlerin keyfi yerinde, biz üçümüz alev, aleviz. Yüzü asık, gözleri çakmak, çakmak. acılar içinde mantı-1 yani Ali … o, hoş yöresel şivesiyle yarı kızgın ses tonuyla ---Bak gomitanım sen hatalısin neden dersen elimize verdin bir telsiz benim adım Ali sen dersin Allo peki mantı -1 ne Bekir’e dersin Bello peki mantı- 2 ne senin adın Taco mantı -3 ne direk Allo, Bello, Taco diye gonişsaydın bizde anlardik. Sende Bekir de anlardı. Kafamız karişdı. Yok mantı-1 mantı-2 mantı-3 şaşırdık vallah, O yetmedi birde döküldü eyimi oldu gördün işte…. Acıyı unuttum. Koptuk hepimiz, kahkahalarla gülmeğe başladık. Şanssız başlayan parti beğeni ve teşekkürle bitmişti. Tebrik etmek için elini uzatan hanımefendiye morarmış, su toplamış elimi uzatırken, --Ne oldu diye sordu. Bende tüm çıplaklığıyla her şeyi anlattım.Gülümseyerek… ----Geçmiş olsun. Desene mantıdaki lezzete elinizin kiri, yerin pisliği harika bir tat vermiş. Yinede çok güzeldi teşekkür ederim dedi… O, misafirlerinin ağırlamasının keyfini çıkarıyor . Bizde revirde ellerimize pansuman yaptırıyorduk. Ne zaman bir mantı yemeği ve sohbeti olsa o yağız, dürüst bu güzel yurdun, çok güzel insanları olan ALİYİ, BEKİRİ, CELALİ hatırlar ve avuçlarımda derinden bir yanık acısı duyar, onları özlemle yad ederim. TACETTİN YILDIRIM |