16
Yorum
29
Beğeni
5,0
Puan
1344
Okunma


Yirmi seneyi aşkın bu sitedeyiz.
Çok insanlar tanıdık. Kimi dairesini sattı gitti, kimi kiracı üç beş sene oturdu, başka yere başka şehirlere taşındı. Komşularımızla iyi günlerimiz de oldu, kırgınlıklarımızda.
Ama bir kiracı komşum var ki; o başka işte. O beni anne bilir. Bende onu kızım gibi severim. Hemen hemen her gün bana uğrar. Bir ihtiyacımız olursa alır. Tatlı dillidir, güler yüzlüdür, hamarattır. Her ne kadar “yapma “ desem de yemeğime, ev işlerime yardım eder. İki yavrusu var. Büyük olanı erkek, bu yıl okula başladı. Küçüğü kız dört yaşında.
Dün yine bana geldi. Dalgındı, sıkıntılıydı. Sormadım. Biliyordum, duramaz anlatırdı. Fazla beklemedi:
“Ablam dün çok canım sıkıldı. Çok üzüldüm. Televizyondaki yemek programlarında mı görmüşlerdi ya da bir resimde mi? Bilmiyorum. Çocuklar dizimin dibine oturdular. Gözleri ışık, dilleri bal peteği.
“Anne bize sütlaç yapsana.”
Hemen yaparım demedim. Oğlumu okula bıraktıktan sonra buzdolabına baktım. Yarım litre kadar süt var. O sütle sütlaç yaptım. Ancak iki kâse oldu.
Kızıma:
“ Ben ağabeyini okuldan almaya gidiyorum. Otur sütlacını ye. Biri senin, diğeri de ağabeyinin.”
Oğlumu okuldan aldım:
Dün siz benden ne istemiştiniz?”
“Sütlaç anne.”
“Yaptım. Gidince yersin.”
“Allooşş.” Dedi. Çok sevindi. Eve gelir gelmez sevinçle buzdolabını açtı.
“ Anne burada sütlaç yok.”
Kızım birden korkuyla, hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Ağlamasına bir anlam verememiştim:
“Bir daha yapmayacağım anne. Bir daha yapmayacağım. Özür dilerim. Çok güzel olmuştu. Abimin sütlacını da yedim.”
Abisinin önce suratı asıldı. Sonra kardeşine sarıldı:
“ İyi ki yemişsin kardeşim. Ben zaten sütlaç sevmem ki.”
“Çocuklarımın neşesi yerine gelse de, benim yüreğim yandı. Yaşananlar beni çok üzdü. Başka odaya gittim, ağladım. Aldığımız maaş belli. Ev kirada. Sıkıntılarımız ayyukta. Bilmiyorum ne yapacağız? “
Yine ağlıyordu. Gözyaşlarını sildi. Saate baktı:
“ Ben gidiyorum abla Oğlanın okuldan çıkma vakti geldi. “
Peki, ben şimdi ne yapacaktım? Benim de duygularım, benim de yüreğim, her ne kadar büyümüş olsalar da benimde çocuklarım var.
Ben de bir anneydim. Hatta anneanne... Geçen hafta torunum Ayça’nın anaokulunda müsameresi vardı. O gün dedesiyle izlemeye gidemedik, okul çıkışı bize geldiler. Meğer aşçı olmuş! Fırfırlı kepi, bembeyaz önlüğüyle öyle şirindi ki... Gururla poz verdi bize, pırıl pırıl gözleriyle gösterisini burada da oynadı. Küçük elleriyle hamur açıyormuş gibi yaptı, kaşık salladı, bir şeyler karıştırdı. Torunlar şeker şerbet. Her halleriyle güzeller. Akşam geç saatlere kadar bizdeydiler. Giderken de bir telaş... Kepi ve önlüğü burada unuttular.
O an aklıma güzel bir fikir geldi. Komşumu rencide etmeden bu sütlaç meselesini halledebilirdim. Dolaptan tatlı için malzemeleri aldım, komşumun kapısını çaldım. Küçük kız açtı.
“Annem evde yok, abimi okuldan almaya gitti,” dedi.
Göz hizasına kadar eğilip, “Biliyorum! Ben, seni görmeye geldim. Hem bak, sana neler getirdim’’ diyerek elimdekini gösterdim. Poşetten fırfırlı kepi çıkardım, saçlarını toparlayıp başına taktım. Beyaz önlüğü de beline bağlayınca:“Ooo, gerçek aşçı gibi oldun!” dedim. Sevinçle bir kahkaha attı.
“Hadi bakalım, minik şef, şimdi annenle abine sürpriz yapma zamanı!” dedim. Tatlı malzemelerini de çıkarıp tezgâha dizdim.
“Aşçıbaşı, söyle bakalım, bu malzemelerle ne yapabiliriz? Bir an düşündü, sonra heyecanla, “Sütlaççç!” diye bağırdı.
Sık sık geldiğim için evin ve mutfağın düzenini biliyordum. Lavabonun altındaki dolaptan bir tencere çıkardım, pirinci içine koyup yıkadım, süzdüm. Bir sürahiye yeterince su doldurup küçük kıza uzattım.
“Bunu tutar mısın?”
Minik elleriyle sıkıca kavradı. Sonra bir sandalye çekip ocağa doğru yaklaştırdım.
“Küçük aşçımız, hazır mısın? Başlıyoruz!”
Gözleri sevinçle parladı. İçinde yıkanmış pirinç olan tencereyi ona uzattım.
“Suyu yavaş yavaş dök,” dedim. Küçücük elleriyle dikkatlice döktü. Ben de usulca ocağın altını açtım. Eline bir tahta kaşık tutuşturup:
"Şimdi, bu pirinçleri arada bir karıştıracağız. Böylece dibi tutmaz ve güzelce yumuşar," dedim. Minik şefi kucaklayıp sandalyeye çıkarırken büyük bir ciddiyetle başını salladı. Dikkatlice kaşığı tencereye daldırdı. Sütü ne zaman koyacağız diye sordu merakla... Gülümsedim. “Birazdan. Önce pirinçler iyice yumuşasın,” dedim. Peş peşe sorular soruyordu ve sütlacın bir an önce olması için acele ediyordu. Ona sabırlı olmanın bazen zor olduğunu eğer beklersek sonucun çok güzel olacağını söyledim.
Tam o sırada kapı açıldı, komşum ve oğlu içeri girdi. Küçük aşçının kepiyle ocağın başında tencereyi karıştırdığını görünce gözleri şaşkınlık ve sevgiyle büyüdü.
“Anne bak! Aşçı oldum! Abime sütlaç yapıyorum!”
Komşumun gözleri doldu. Saklamaya çalışarak “Abla, ne yaptın sen?” Dedi.
Ona sıcacık bir bakış attım. “Aşçılık oyunu oynuyoruz, haydi hep beraber oynayalım.’’ Dedim. Oğlan da okul kıyafetini değiştirip oyunumuza katıldı.
Şarkılar söyleyerek sütü ekledik, ardından şekeri. Ocağın başında hep beraber karıştırdık. Çocukların sevinci, annelerinin gözlerindeki minnet… İşte gerçek zenginlik buydu. El birliğiyle yaptığımız sütlacı kâselere paylaştırdık. Soğuması için beklemeye aldık. Çocuklar tatlının üzerine tarçınla birlikte kahkahalarını serpiştirip güzelleştirirken mutfağa da mis gibi komşuluk, sevgi ve dayanışma kokusu yayılıyordu.
BU ÖYKÜ EBRU ASYA BEDRİ TOKUL ORTAK ÇALIŞMASIDIR
5.0
100% (8)