40
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2680
Okunma

Hava sıcak, İzmir, gölgede bile kasıp kavruluyor.
Nedense bir sıcağı birde yaşlanmayı sevemedim.
Elime tutuşturulan eksikler listesiyle, Bostanlıdan Karşıyaka çarşısına doğru yürüyorum.
Aman Allah ım hareket halindeyken sıcaklık daha da artıyor. Gürültü had safhada, arada bir faytonlar gelip geçerken atların çıkardığı nal sesleri kulağa hoş geliyor.
Acı bir fren sesi bayan sürücüyü biraz daha tedirgin ederken, haklı olduğuna inanan adam kabalığını artırıp galiz küfürleri peş, peşe sıralıyor.
Açık giyimi ile vücudunu cömertçe sergileyen güzel bir bayana gelip geçenler aç bakışlarını bolca sunuyorlar.
Offf!!! Çok sıcak keşke yürüyerek gitmeseydim. Ah hanım,
Sen var ya sen.
Körfezde vapurun düdüğü yankılanırken bu sıcakta martılar bile keyifsiz uçuyor.
Çarşıya yaklaştım. Kalabalık biraz daha arttı. Çoğunun elinde dondurma ve su şişeleri kimi içiyor kimi yalıyordu.
Sağdan yürüyerek, meşhur kuru kahvecinin kuyruğunda yerimi alırken her zamanki canlılığını koruyan çarşıda sağa sola bakıyor gelenleri gidenleri izliyorum.
Uzaktan gençlerin oluşturduğu koro ve gitar sesleri,
“Yarın çekiliyor “ diyen milli piyango satıcısı, dükkânların vitrinlerinde yaz kış eksilmeyen ucuzluk reklamları, simit sarayı yine dopdolu.
Hattınızı bize taşıyın. Yüzlerce kontur kazanın diyen rakip firmaların kıyasıya rekabetçileri neredeyse zorla dükkân içine sokacaklar.
Ekmek içi döner ve kokoreç satıcıları.
İki elinde bastonuyla ayaklarına hükmetmeye çalışan yaşlı bayan kimsenin umurunda bile değil,
Bankaların para çekme makinelerinin uzun kuyrukları.
Çarşı karakolunun önünde silahıyla nöbet tutan polis, hem yorgun hem mutsuz.
Hanımın sipariş verdiği kahve ve kurabiyeleri aldım. Belli ki yarın günü var.
Dönercinin köşesinden sola sapıp sahile açılan daracık sokakta küçük sandalyeli yer masaları ile döşenmiş kahvehanede, biraz dinlenip çayımı içeceğim.
Terli ve alabildiğine yorgunum. Kahvehane yine çok kalabalık.
Tavşankanı misali çay, ince belli bardakta keyiflere keyif katıyor.
Vayy!!! Yan masada oturan sarışın bir afet-i yektaya çivilenip kaldım. Bir an olsun gözlerimi ondan ayıramıyorum.
Aman Allahım bu ne güzellik. Bukleli sarı saçlarını her iki yana düşürmüş. Deniz mavisi gözlerini uzun kirpikleri ile arada bir kapatırken daha da güzelleşiyor.
Gamzeli yanaklarının ortasındaki burun, ağız ve dudaklarına selama kalkmış gibi, gülünce inci taneleri gibi dişler insanı çıldırtıyor. Kuğu misali boynunu bir sağa bir sola döndürürken büyülenip kalıyorum. Giyim kuşam marka, aç kurt gibi bakıyor, bakıyorum.
Bir ara göz göze gelip, gülümsüyorum. Bu durumdan oda hoşnut, arada bir bana doğru dönüyor. Bakışlarını biraz daha uzatıyordu.
Güzelliğinin farkında, kaçamak bakışını yakaladığım bir anda göz kırpıp, yine gülümsüyorum. Artık işmarlarımız sıklaştı. O, benden ben ondan hoşlandık. Şimdi sıra bende konuşmalıyım.
“Güzel bayan ben sizi tanıyorum”
Kısık ama düzgün sesi kulaklarımda yankılanıyor.
“Nereden peki”
“Adınızı bile biliyorum”
Bana doğru eğilip, o muhteşem gülümsemesiyle:
“Neymiş peki”
“ Mahperi değimli?
Şaşkın, şaşkın yüzüme bakıyor. Başını annesinin göğsüne dayayıp gerilerek:
“Evet, nereden bildin.”
“Bak, sol bileğindeki künyenden okudum. Peki, şimdi ben sana soracağım. İsminin anlamını biliyor musun?
Sözüm biter bitmez hemen yapıştırıyor.
“Ay perisi demek tamam mı?”
“ Sen var ya sen inan o perilerden bile güzelsin onlar seni görseler periliği bırakırlar. Maşallah yavrum, Allah seni sevdiklerine bağışlasın tahtında, bahtında yüzün gibi güzel olsun”
İkimizi sessizce dinleyen anne ve baba böyle bir evlada sahip olmanın kıymetini hemen belli ediyor. Evlatlarıyla gurur duymanın en üst basamağında oturuyorlardı.
Havadan sudan konuştuk. Her haliyle kendisine bakanın ilgisini fazlasıyla çekiyordu.
Anne ve babanın ısrarlarına aldırmadan zorla eline tutuşturduğum dondurmayı minik diliyle yalarken şükran dolu bakışlarını benden esirgemedi. Teşekkür edip müsaade istediler babasının elinden tutup giderken acele, acele dondurmasını yiyordu. Birkaç defa dönüp baktı.
Birbirimize el salladık. Gözden kaybolurken içim fırtınalı bir denizde kurtulmaya çalışan zavallı bir balıkçı teknesi gibiydi.
Tarifi mümkün olmayan duygular vücudumu sarsarken gözlerimden peş, peşe akan yaşlara mani olamadım.
Çok öfkeliyim. İçtiğim çay parasını ödeyip giderken oğlumdan ayrıldıktan sonra torunumu eşim ve bana hiç göstermeyen telefonda bile bizlerle hiç konuşturmayan, Ne bir anne ne bir eş nede bir gelin olmayı beceremeyen diplomalı görgüsüz sen var ya sen!!!! lanetler okuyarak acele adımlarla yalı caddesine çıkıp eve doğru yürümeye başladım.