4
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
2448
Okunma

Bilmem ki, çocukluk yaşamayanımız var mı ? İstisnaları bir yana bıraktığımızda , hepimiz bir anne, bir baba ve kardeşlerle, bir aile çatısı altında, mutlu baharlarımızı yaşadık ve büyüdük geldik bu günlere. Şiirde, aile bağları ve çocukluk çağlarımızın önlenemez mutlulukları anlatılmakta ...
ay ışığı vurmuş yüzüne
bir adam ve bir kadın
el ele tutuşarak koşturur gibisine
sokağı bir oyun bahçesine çeviren
önlerinde yürüyen çocuklar
bir akşam gezintisi sanki
ne bir eksik ne bir fazla misali
adam ve kadın
ve dört çocuk işte bu mutluluğun adı
bahar çiçekleri gibi
renklerini kokularını duyarsın
yaklaştığında seslerini
geceyi güne döndüren bir ışık sanki
vurmuş üzerlerine
ben ay ışığı dedim kendi kendime
mutluluk olmalı bunun adı
bahar olmalı sanki
yaşanmış olmalı
ve yaşanabiliyor olmalı hala
cennetten farkı olmayan
ve solmayan bütün mevsimler
ve düşlerde yaşanabilen güzelliklerde
ah Asım
ele avuca sığmayan rüzgar
Nazan’ ın gözü rüzgarın üzerinde
kaçamaz uzaklara
rüzgar olsa da
Nazan bırakmaz peşini
istese de istemese de
Nazan ki tanrım o ne büyük
o ne zeka fışkıran
gözlerin yansıması bakışlara
Handan büyük abla
bir sevgi kelebeği
gökkuşağından almış renkleri
Handan ki bu dörtlünün lideri
Mehmet Kazım’ın peşinde
kurtuluş yok ellerinden
yakın çevreden ayrılamaz küçükler
enselenmek var değişmez kaderlerinde
anne ve baba
Latife’yle Yusuf
çocuk gözlerinde erişilmez dağ yamaçları
çocuklar saf bir su gibi akıyor sanki
denize yol tutan ırmaklar
Yusuf ve Latife bir deniz misali
çocuklar için ise
kocaman
derin
ve büyük bir okyanus olmalı
mevsim hiç şüphesiz bahar
ağaçların yeşili
çiçeklerin armonisi sarmış dünyalarını
kokuları doyumsuz
renkleri tarifsiz ve neredeyse canlı
ninni gibi gelen bir annenin sesi
ve kesinlikle rakipsiz
vazgeçilmez neş’eleri
baba’nın kahkahaları
gülmekten yerlere yatırır sanki
yalnızca gülmeyi öğrenmiş cennetin çocuklarını
bir evin kapısından girerler
önce en küçük haylazlar
sonra ablalar
ve anne
ve baba
kuş kanadı misali iki göz odası
sofasıyla
aile saraylarına
mutluluğun bahçe girişinden
uyku inmiş gözlerinde
yatsak mı artık bakışları
yer yatağıdır bu
of anam
yatar yuvarlanırsın da ucunu bulamazsın
sanki kocaman bir uyku bahçesi
çocuklar küçücük
yün yer yatağı uçsuz bucaksız
bir başka ülke sanki
birer ikişer
uykuya yenik düşer
gülümseyen yüzlerinde
derin bir huzur
ve mutluluğun izleriyle
sessizce dalarlar rüyalara
en güzel baharın bahçelerinde
bitimsiz bir sevgiyle
ne o sevgileri
ne de o bahar hiç bitmedi
hiç bitmeyecek
ruhlarımızda
anılarımızda
bu gün
ve yarınlarımızda
sönmeyen ışık gibi
aydınlatacak hepimizi
Bir adam
bir kadın
ve dört çocuk
yüzlerimize vuran ay ışığının aydınlığında
el ele yürüyoruz
asla ayrılığın olmadığı
o bitmeyen baharlardan
o bitmeyen baharlara ...
Mert YİĞİTCAN ( Mehmet Kazım TEK )
24 şubat 2016 / istanbul