6
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
1663
Okunma

“-senin bu Dal Memedin tek mukatı bu deği(l) ki
ovaya gederkene aya(ğı) bi daşa dakılmış
işi ğücü burakıvımış
daşı pinçek pinçek edesiye
el ovaya varmış”
biğün bu baksaykı bunun köpe(ği)ni
bi köpek boğmuş
boğazından dalamışlar gan-man
evin öğünde de bi köpek izi
hemen seğidiyo delikli demiri gaptığı ğibi
düşüyo köpeğ-izinin peşine
Asarın altından, Eriklerin yannına
köpeğ izi çi(f)tlenir,
aralaşır, garışır birbirine
Tuzladan, Günsüzünaltına,
Löpeliden, Teğmen deresine
za(hı)r köpek bi davşan, dilki izi file sürdüyse
çalıların içine file uğradıysa
yahut da bi dilki gecede ğündüzde
olur a! her bi yanı dolaşdı
bu “çııık! çık” deye bağırı
çakar-almazın tetiğine basarımış
epili bi barıt-gapsin harcamış”
..
“-bi de;
kürek çekelek gayığı gıyıya
yanaşdırayın derkene
dalga foşşadak hadee
gayığın içini doldurmamış mı
seninki küre(ği) alıvırıyo eline
yermin yememin,
bi ğözel döğüyo dalgayı
haddini bildiriyo denizin”
“-len biğün de Gölyerinde
armıdın kölgesinde
açcık dinlenivireyin derkene,
kölgenin yeri değişiyo,
bu da kayıyo kölge yere,
ıccık canı geçiviriyo
baksaykı alanda gene ..
erinmeyo
gakıyo ordan yolduğu bi desdeyi
armıt ağacına ağdırıyo
derkene deli lodos çıkıyo,
ağacın dalındakı desdeyi
aldığı bille savırıyo
seninki ediyo-edemeyo
çıkıyo ağacın kölge olcak dalına,
öteyki dalları birvirine ipinen gasıyo,
üsdünü desdeynen garaltı ediyo..
sıkışdırıyo bi ğözel çonalayo seyrek dalları da..
tam aşşa enecek
“küt” deye
gerilen dallardan biri gırılıyo,
derkene bi de basdığı dal
gövdesinden çatıradak ayrılıyo,
olcak ya gari Memed a(ğ)a
ayağıynan yüklene, yekine-yencile
ağacın başını çot ediyo da atıvırıyo
yığıvırıyo yere”
hinci adam haksız mı
siz olsanız neyderdiniz
adın çıkça(ğı)na canın çıksın demişler
adamın adı çıkmış dokuza
inmez sekize
hoperlör çeliği de olsa ,
hiç oyuncağım
kirebolum , kıltopum bile olmadı hatta
fıyığım
ne ağaç tekerlekli arabam
ne de cırcır çevirdim
ne Cavite yalakalandım
sınamak için, çeliği
ne de Cavit işi düşmedikçe
selam verdi
fıyık çalmayı bile beceremezdim
ders çalışmaktan başka şey bilmedim.
ne fiççem, ne sünger taşım
ne sünger lastiği aldım kepiciden,
ne çalıdan, çatal kestim
ne keklik yumurtası topladım
ne palaz yakaladım
ne de palazıma çekirge
ne kuş avladım,
ne de yuvasını dağıttım..
arpa beklemeye giderken götürdüğüm
koltuk sapanınıyla da
taş atmayı beceremezdim
fırıldak çevirsem, kamışından düşürürdüm
haşhaş sapından yaptığım kağnının da
tekerleğini uyduramadığımdan,
kırık, yamuk, tekkanat sürüyerek götürürdüm
aynı yerden gide gele belirginleşti
cümle kapımızın yanında
çelen dibindeki sözde kendi şosemi
kimseye göstermeye cesaret edemezdim ki
sözde grayderim kayrak taşla açtığım yol da
olmadı gitti..
sadece Cavitin cebinden çıkardı,
toplu iğneyi, demir parayı
çeken mıknatıs –radyo çeliği-
bizimde radyomuz olsa da,
babam kırsa diye
herkes içgeçirirdi
başkalarının da cepleri
kabarık dururdu
çağla, dağ armudu, dağ eriği,
kış mevsiminde de kavurka olurdu
yazları; ipli çakı, koltuk sapanı, süngertaşı
ama bunlar okul zamanı yasaktı
kayısı çekirdeği,
çakmak taşı,
gazoz kapağı,
tabanca mermisi kovanı
halı ipi
et top ,
ne et top, ne sünger, ne sapan
öğretmen masasını doldurdu
bir kişinin cebinden çıkan
masada öğretmen,
yanında Azizin Ramazan
bir sürü çevre, mendil, gınnep, halı ipi,
(bozuk, kırık, renkli) çeşit-çeşit kalem
silgi ve burgu
bıçak zinciri, çataliğne , eski enjektör,
birkaç tane eski yılların banka takvimi,
bekçi düdüğü, ayna kırığı,
hurma çekirdeği, hacı filmi
bozuk saat parçası, kuruboyalar
tükenmeye yüztutmuş tükenmez kalemler
işe yaramaz kalem, oyuncak parçaları
cebe koyulduğu unutulmuş eski oyuncaklar,
ezilmiş, yırtılmış kibrit kutuları
sakızdan çıkan artist fotoğrafları
güneşe bakılan siyah camlar
ilaç kutuları, şişeleri, kapaklar
bankalar; takvim verirdi yılbaşlarında
bankada hesap açtıranlara
bankalada yakını olanlara
bir de çocuğu olanlara kumbara
atılan paralara yanardık
banka takvimlerinde
Türkiye haritası
birbirlerimize haritadan il sorardık
hiç görmediğimiz illerin
plaka numaralarını..
defter artıklarından imal cep defterine
ülke, başşehri, yüzölçümü
geçim kaynaklarını listelerdik
hiç kullanmayacağımız ölçüleri,
deniz millerinin, inçlerin
birbirleri cinsinden ne
ettiklerini hesaplardık
hiç görmediğimiz trafik işaretlerini ezberlerdik
dikkat inek çıkabilir
……………….
azaminin neden -en az- olmadığını
anlayamazdık
bilmeyenlere, bıyık altından gülerdik
ne koltuk sapanım oldu, ne de
sapan daşıynan serçe avladım,
ne keklik yumurtası topladım
ne palazım oldu, ne de
palazıma çekirge avladım
ütmelik yolmaya gittiğim nohut tarlasında
minicik bir göcene rastladım
işim bitince alırım diye,
koydum yuvasına
geri döndüğümde elimle koymuş gibi
bulacağımı sandım
bulamadım
oysa tavşan; yavrusu göcene
"yedi gününü yetirdim
bıyıklarını bitirdim
haydi yavrım sen dereye, ben tepeye" der
göceninden ayrılırmış
tavşanın ön ayakları kısa olduğundan
inişe gidemezmiş
ama yokuşa giderken tutulmazmış
üstelik göcen kaçarken
görülmeyecek kadar süratli gidermiş
“-davşan yavrısına başıyın “çarasine bak
anandan bile medet umma” derimiş.”
“-mahlukatın en garibeni davşandır
alıcı ğuşlarda, yırtıcı hayvanat da
davşan etine bek maraklıdır
oyusa tavşan bi ot yer
bi ğuş ganat çırpsa ürperir
tevlike sezdimiydi de
olduğu yere pusar
yünseklerde dönelek,
olduğu yerde çakılı galalak
akboba, gartal gibi yırtıcı kuşlar
tavşanın olduğu yeri tesbit ettilerse
pike yapalak avının üstüne
çullanı(r)lar
davşanın şansı zıfır
eninde-sonunda nasibi;
ya başka bi gurt-ğuş
ya da omzutüfekli avcıdır
gaşsa-gaşsa, nereye ğadar
kim demiş çıkmadık canda umut var
DİPNOT
pinçek: çok küçük parça
delikli demir: tüfek, silah
çakar-almaz: eski tüfeklerin bir çeşidi
desde / deste : biçilmiş ya da yolunmuş ekin-ot demeti, öbek,
kirebolu: bal mumu (prepolis)
kıltopu: kaşağıda kalan öküz kılları elde yuvarlanarak sertleştirilir
fıyık: baharda söğüt dalından yapılan düdük, ıslık gibi ses çıkardığından bu isim verilmiş olmalı
cırcır : çember
sünger taşı: sapan (sünger lastiği iç tekerlek lastiğinden düzenli şekilde kesilerek hazırlanmış lastik)
sapan lastiği / sünger lastiği iç tekerlek lastiğinden düzenli şekilde kesilerek hazırlanmış lastik)
koltuk sapanı / sallansapan : baklava dilimi şeklinde, taş konulacak yeri olup 50 cm kadar iki tarafındaki ipiyle (biri parmağa geçirilip diğeri bırakılabilecek) sallanılarak taş fırlatmaya yarayan düzenek,
sünger/sünger taşı: tekerlek iç lastiği dilinerek hazırlanan ve bir çatala sabitlenen ve yorak içine konular baş parmak büyüklüğündeki taşı fırlatmaya yarayan düzenek, sapan
sapan: (burada sapan ip örületek yorak bibimi verilmiş uzun iple çok daha uzağa taş fırlatılan düzenek olarak adlandırılmaktadır.)
et top: sıkıştırılmış, süngerimsi lastik top
burgu: (o zamanlar – burada) kalemtıraş
çatal iğne: çengelli iğne, asker iğnesi
yetirmek: yetiştirmek, tamamlamak, bitirmek, bitirtmek
tevlike / tavlike / taflike : tehlike
pusmak / pısmak : çekinerek saklanmak, görünmek istememek, sesi çıkmamak, suçlanmak
Resimdeki Bedel’in Memetali
Allaha emanet olsunlar
5.0
100% (8)