geç-bu soğuk ellerin temasları sivrilir yatay bir nevi geçiş şahsına düğümlenir kenarından çatlar kağıt sıkı sıkıya bağlanmışken
anlama, renk de vermez her birinin sahibi siyah şehrin uzayan yollarında nefesler alışıktır ölüme bilmek de işe yaramaz, zaten biz bilmemekten hasta düşmüşüzdür ruh hastası gözlerimiz kalplere de çok iş yükü bırakılmış beynimiz salisede tanımlarken aşkı
duygular, çığırın göğün tepesinde altın cenneti nerede olduğunu bilmeden mateme dayanan sevgi gelsin, otursun hoyratlığıyla renk dökülünce adına pas desinler yorulsun karbonlu demir
ellerini açmadan sev diplerde o boğuk ses:
mevsimler tahrik eder bedeni nabzını tatlıya bağlayan ithamlar bürünür en güzel elbisene tenin ayrı bir kokudur felsefe teşekkür ettiğinde saçlarına trajedi vaktidir, oidipus saygıyla babasını öldürürken güzeller güzeli annesidir evrime sebep bu özgürlüğün doğurduğu yer de gökcisimleri ziyaretleri başlar kılcal damarlarından fiyakalı bir sabah rengi utanç içinde kendi uzuvlarını aldatan adam olurum kafamın içi fosil
biletlerin alınmadığı jiletlerin kesmediği kıllar parti verir her susuz lisans şüphelerinde belki de tersidir, kaybedilir diploma betonlaşan elleriyle, evleriyle, gözleriyle hangi kokudan bahsediyorlar çıldırtıcı bir tesadüf sonucu sistem de sinirlenir ıstırapla kalakaldığım, unutulduğumu gösteren kesirlerde biri sıfıra bölerken üzülürüm ibadet taşları fırlatmakla başlar geldikleri yere
hüznü inkar eden mutlulukları aralayan kapılara giden yolda ne bad bir mimari iç içe önemsenmeyen bir ben olmamalıyım anlamı boşalmamalı reddimin tezahürlerle çılgın bir geometri cismine açılır kağıt bu evrene tanışmaktır her ölüm
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
bu mekanik gidiş: geç-bu soğuk ellerin temasları sivrilir yatay bir nevi geçiş şahsına düğümlenir kenarından çatlar kağıt sıkı sıkıya bağlanmışken...
Hepimiz aynı mekanizmanın dişlileri gibiyiz sağından solundan düzeneğe karşı çıktığımızı ona ait olmadığımızı idda etsekte. Dişlilerin arasında hep bir yer işgal ediyoruz. En uzak olduğumuz anda bile tekrar o sistemin içine düşünüyoruz.
anlama, renk de vermez her birinin sahibi siyah şehrin uzayan yollarında nefesler alışıktır ölüme bilmek de işe yaramaz, zaten biz bilmemekten hasta düşmüşüzdür ruh hastası gözlerimiz kalplere de çok iş yükü bırakılmış beynimiz salisede tanımlarken aşkı.
Anlasakta değiştiremezken bilmemenin belkide mutluluğun kaynağı olması. Zira bilen ve görenler siyahın gözlerinde ki kanı hissedenler. Bir yerden sonra bilmeyenler için kötü oluyor. Doğruyu söylediğimiz için dışlanmak tabiki dokunuyor insana ve tabi aşk bu siyahın içinde aşk zaten bi salise işidir. Bunların hep ilaçları var işte
duygular, çığırın göğün tepesinde altın cenneti nerede olduğunu bilmeden mateme dayanan sevgi gelsin, otursun hoyratlığıyla renk dökülünce adına pas desinler yorulsun karbonlu demir
Duygularımız en mutlu gülüşlerimiz bile bir şekilde matemli bir yosma oluyor. Gülmeye çalıştıkca yüreğe oturanlar renk veriyor usulusul paslanıyoruz.
ellerini açmadan sev diplerde o boğuk ses: mevsimler tahrik eder bedeni nabzını tatlıya bağlayan ithamlar bürünür en güzel elbisene tenin ayrı bir kokudur felsefe teşekkür ettiğinde saçlarına trajedi vaktidir, oidipus saygıyla babasını öldürürken güzeller güzeli annesidir evrime sebep bu özgürlüğün doğurduğu yer de gökcisimleri ziyaretleri başlar kılcal damarlarından fiyakalı bir sabah rengi utanç içinde kendi uzuvlarını aldatan adam olurum kafamın içi fosil.
Beni bu güzel havalar maffeti der Orhan Veli. Aynen öyle mevsimler ruhuda bedenede bela. Çünkü beden ayrı hazzın ruh ayrı hazzın ardına düşüyor. Birinden birine uyuyor ve diğerini üzüyoruz. Aslında aldatılan kafamızın içindeki o düşler. Sevişirken insan unutur çok şeyi ve sonrası genelde hiç olur çok şey. Oidipus arketipi hep bunun için kullanılır büyük aldatılış. Aslında her erkeğin babasına olan o büyük saygısı ve nefreti. Yada dünyaya ta ilk babamıza Ademe...
biletlerin alınmadığı jiletlerin kesmediği kıllar parti verir her susuz lisans şüphelerinde belki de tersidir, kaybedilir diploma betonlaşan elleriyle, evleriyle, gözleriyle hangi kokudan bahsediyorlar çıldırtıcı bir tesadüf sonucu sistem de sinirlenir ıstırapla kalakaldığım, unutulduğumu gösteren kesirlerde biri sıfıra bölerken üzülürüm ibadet taşları fırlatmakla başlar geldikleri yere.
İlk başta söylenen o mekanik canavarın önemli dişlileri. Kirli dişler bu kirin içinde o büyük sözler iyi dilekler yardım baloları balonlar. Hiçbir niyet diplomaya bakmaz bir kağıt parçasıdır aslında ama bir afette bile ilk diplomaya koşulur. Çünkü yaşam hakkını kutsallaştıran makam mevkidir dünyada. Yoksa ölsün geriye kalanlar. Ve ibadet dahi makam içindir bazen...
cehennemle beslenen kopuş: hüznü inkar eden mutlulukları aralayan kapılara giden yolda ne bad bir mimari iç içe önemsenmeyen bir ben olmamalıyım anlamı boşalmamalı reddimin tezahürlerle çılgın bir geometri cismine açılır kağıt bu evrene tanışmaktır her ölüm duruyor su zaman tebrik peşinde atlamadan son oksijen iki dudağın arasında gitme.
Cehenneme koşan insalık aslında koşmuyor cehennemi dünyaya getiriyor. İnsanın insanndan kopuşu yükseltiler pahalı taşlar renkler. Bunun umursamama ve umursayan milyonlar içinde yalnız bir ada gibi kalma..
Ve yâr nefes iki dudağının öpüşünün herşeye rağmen o büyülü can verişi...
https://www.youtube.com/watch?v=RbNJLgGd5qA
mekansız tarafından 12/15/2015 5:22:05 PM zamanında düzenlenmiştir.
şimdi şu frank. okulunun üyelerindne herbert marcuse diye bir adam vardı. ayrıca 68 kuşağında önemli bir isimdi. onun beyni yakan değerlendirmeleri vardı. ondan bahsedecektim ama sonra çarkı da, unu da, değirmeni de dedim :)
sana patates ekmek ısmarlayacağım :) o da olmadı kır pidesi.. o da hiç olmadı köfte künefe :)
şimdi şu frank. okulunun üyelerindne herbert marcuse diye bir adam vardı. ayrıca 68 kuşağında önemli bir isimdi. onun beyni yakan değerlendirmeleri vardı. ondan bahsedecektim ama sonra çarkı da, unu da, değirmeni de dedim :)
sana patates ekmek ısmarlayacağım :) o da olmadı kır pidesi.. o da hiç olmadı köfte künefe :)
hakkkınsesi öykücüdür diyor bazı ablalar abiler.üzerine böyle bir şey yapışmış.ki oradan gelen bir alışkanlık olsa gerek . sen de sağ ol.ki yaz.okuyalım.
hakkkınsesi öykücüdür diyor bazı ablalar abiler.üzerine böyle bir şey yapışmış.ki oradan gelen bir alışkanlık olsa gerek . sen de sağ ol.ki yaz.okuyalım.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.