4
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
1168
Okunma

şu sandalyenin dili olsa
şu masanın
şu ucunda dudak izinin kaldığı çay bardağının
kuşların daha güzel dille konuşup anlatabildikleri
rahatsız edilmesi güç şarkılar örneğin, şarkılar diyorum
hiç mi anlayamazdın, nasıl da güzel olduğunu
demlikte son dem
aşka çok var burada -keyfi de takılabiliriz birazcık kırmızıya
sandalyeyi çek, masayı, dudağını dahi, kuşlar kalsın gökyüzünde
uçabildikleri kadar yükselsinler
sen gül, mesela hiç gülmeyi bilmiyormuş gibi
biraz gözlerin
avuntu diyorum ben buna
tasmasız köpek hürriyeti de dahil olsa, gemiler baş aşağı; başağa
seni gördüğüm ilk günün mateminden öpüyorum, ellerim profesör makamında damar kazası
güller çıkıyor kahverengi toprağından
içinde saz olan izdüşümü sonbahar menkıbeleri bunlar, bakıyorlar da alan yok
geçiyorlar da duran yok,
bir çığlık; yok oğlu yok
dudaklarının kırmızısı bile kasıklarının beyazından blues ile tatmin olabilir
illa da sirke, yumuşacık ten düğümüne çekilecek müstesna tada-ekşiye
kurcalarken çıkan suyun ağzına siyahlığı var
biraz haydut bu aralar o içerlenmeler
ve gariptir daha bir extra large vakitler
dans etmeden gitmenin köprülerden atılası hüznü var
kendime bir bileşeğim haddinden fazla
atomların bağ yapısında hiddet valsına hazır sapansız uçan kuşlar
biraz çekeceğim kendime
günyüzüne çıkarılmış ıslak bir bakışın
dünyada gizli kalıp yığılacağı çekmeceler eski
günmeden gecenin doğunu sığıyor içeğriye
-belinden tutamazsın hislerin bilakis
yolun karşısında hep bir gitmeler vardır, akıllı bir izmarittozukedisi ve serseri
k’aybolur susarsan
çaba: istediğin heykel olamaz sevdiği insanın
hatırlanmasına kırılmasın kimse şimdi yağmura
döşünün bir martı sesine sığındığını özlüyorsun
biliyorsun
içerisi bin türlü s’ur
resimler asla yalan söylemez, gülmüyorsun
5.0
100% (9)