4
Yorum
14
Beğeni
0,0
Puan
2512
Okunma

Kim bu akşamın kızıllığında,feryad eden kim ?
Banamı ağlıyor bilmem,
kendi ruhumdan üfürülen nefesim !
Kaldırımlarda mecalsiz bir inilti
Güneş belli ki bana yorgun
Küsmüş baba kokan iğde, ağaçlarında kuşlar...
Ihlamurlarda rüzigâr susmuş
Vav gergefinde daralmışken zaman;
son bir cümleyi telaffuz etmeye mühlet ver,
Ey Er Rahman !
Ne çare,
ötelerde sitaresi sönmüş solgun didârımın
Belli ki,öznesini yitiren bir hikâyenin sonundayım
Memleketimin,tarla başlarında dikili sögüt gölgesi kadar,
serinliyor ayaklarım...
Dingin eşkiya misali;
hücrelerinden firar ediyorken kanım,
Kırılmış ömür penceremde,kısılıyor göz kapaklarım.
Heyhat !
Yükü ağır bu ayrılıkların...
Kırışmış ruh elbisem,
Göç telaşında terliyor alnım
Henüz yüreğimde tükenmemişken takâtim;
Lafzın ile dola dillerimi,
Ey Er Rahim !
Çocukların anne diye ağladığı savaşlarla,
Merhametsizlikten,karnına taş bağlamış dünya!
Mazlum çığlıklardan,kurumuş dudaklarımdaki sesim
Ey;
iki doğunun ve iki batının Rabbi !..
Çift tarafa düşmüş,sana iltica ediyor ellerim...
Varsın suyu bulutlar,
yağmurları toprak içsin
Ve dahi cümle masivadan candan vazgeçtim
Yetiş kelime-i şehadetim !
Bana,bir sen gereksin
Sen ki; kilitlenmiş yeşil kapılar üstünde yazılı,
bir mısralık veda şiirimsin
Halâ umudu süzerken gözlerimde ferim,
Kelâmınla haşreyle beni;
Ey Errahmanirrahim !...
Muharrem KÜÇÜK