1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1623
Okunma

I
Ölüm kampına dönmüş
Uygarlığın bereketli toprakları
Dört yanından kan akar nehirlerinde
Dağlarında yoğun bir sis
Bulutlarından kan damlar baharlarına
Maviye çalan gökyüzünde acı
Duvarlarında çocuk çığlıkları
Kan revan içinde mavi düşleri
Ölüm dadanmış çocuk çemberlerine
Yüzünde kırmıza çalar acının rengi
Gözyaşları pınar olmuş
Akar durur mintansız göğsünün üstüne
Oysa
Yıldızlarla saklambaç oynamaktı hayali
Karanlığın üstüne
Güneşi yuvarlamaktı güçsüz kollarıyla
Yalnızca gülmekti amacı
Ağzındaki eksik dişleriyle
II
Ya kadınlarımız
Yeri geldiğinde
Uğrunda adam öldürdüğümüz
Uğrunda yıllarca hapis yattığımız
Ve yeri geldiğinde aşkımız,
Anamız, avradımız, bacımız olan kadınlar
Kısılmış sesleri çığlık atmaktan
Yorulmuş bedenleri kaçmaktan
Gözlerinde öfke, nefret
Süzülürken dudaklarından gözyaşları
Buza çalar bakışları
Eline geçirse o zalimleri
Dişleyerek öldürecek belli
Fakat onlara da ölüm yaklaşıyor ince telli
Kalbura dönmüş umutları
Bir bir tükeniyor
Tıpkı insanlığın tükendiği gibi
Tıpkı insanlığımızı kaybettiğimiz gibi
Ve onlar can çekişirken gözlerimizin önünde
Tüylerimizin kıpırdamaması gibi
Onlar zulümden, açlıktan, susuzluktan ölürken
Onları seyretmemiz gibi
III
Hemen yanı başımızda
Zulümden kaçarken,
Susuzluktan kıvranan
Açlıktan ölen çocukların
Acısını bilir misin?
Bilir misin o acının yüreğe nasıl işlendiğini
Yürekte hangi depremler yarattığını
Dün Suriye’de Bu gün Şengal’de, Gazze’de
Sığmazken mezarlara çocuk cesetleri
Biz başımızı öne eğmiş susuyoruz
Öyle bir susuyoruz ki
Susarak kendimizi boğuyoruz
Dağ, taş boğulmuşken çığlıklara
Başımızı önümüze eğip
Susmaya devam ediyoruz
Ta ki sıra bize gelene kadar…
08.08.2014
5.0
100% (2)