0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1266
Okunma
Rüya bu ya;
Bayram, Hafta Sonu
yada Tatildeyim;
"- Haydin,
Haydarpaşa Kültür ve Sanayi Fuarına
gidelim." dedim.()
Eskiden Gülhane vardı Eğlence Parkı, İstanbul’da.
Şimdide var,
bilen hatırlar;
O Günlerde güler, gezer, Pikniklerdik orada.
Büyüklerimiz Semaverle Çay içerdi
Havuzu Balıklı-Fiskiyeli Bahçelerde sıcak,
Biz
Dönme Dolap, Atlı Karınca, Kolanlı Salıncak...
Sabırsız beklerdik Kuklayı,
ha çıktı-ha çıkacak.
-2- H A S A T
Yer;
Nam-ı değer
Haydarpaşa
Eski İstanbul Ana Tren Garı,
bugünki Kültür ve Sanayi Fuarı.
Bölüm; Köy Müzesi.
Konu; Harman Yeri.
Muzik; Saz eşliğinde Buğdayın Çilesi
Herşey öyle güzel ki;
Köylü Kasketli Figüran
Pantolonu bol, kolsuz Cepken, yakasız Mintan.
Kahve Önü Kulisinde Rol yapıyor,
Tavla oynuyor Ziyaretçilerle, Zar atıyor.
Ozanım çökmüş köşeye
Saz çalıp, Ağıt yakıyor.
Diyelimki Çocukluğun,
Ekin, Tarla, Hasat, Harman görmedi.
Tanımazsın Buğdayı,
Arpayı-Çavdadan, Darıyı-Buğdaydan ayıramazsın.
"Yediğin Ekmek
Fırıncının Eseri demek" sanır,
Köy görmemiş Şehirli Çocuk gibi
Köyü ve Köylüyü
Sinamadan-Ekrandan, Gazeteden- Romandan falan tanırsın.
Tut ki Tarla olsun
bir Bölümü Oyunun.
Bigisayara Esir Pamuk Ellerin
Toprağı kazsın, bellesin,
serpsin Bel Önlüğünden Avuç-avuç Tohumu,
Öküz çeksin,
Gövdesi kaba Ağaç, ucu sivri
Saban Demirli Karasapanla
Tarlayı yarsın
yada
Pullukla, ne bileyim.
Elde Tokmak Taş Leğende,
dövsün Buğdayı Elin,
elesin yuvar Elek,
sulasın Elle Unu,
yumruklasın Hamuru,
yoğsun-bursun,
kopatrsın-tarsın Somunu,
Taş Fırına atsın,
sürsün Tahta Küreği,
kızartsın, çıkartsın
Damağın Burnun tatsın
El Emeği Ekmeği
Ora Tarla,
bura Hasat
Harman Yeri diğeri.
Öküzü çeken Köylü
Kırmızı-beyaz-Karelli Mendil sarılı Boynu,
iyi oynuyor Oyunu;
O Çekiyor Boyunduruğu,
Öküz Kaygan Tahtayı.
Tahtanın Adı Döven,
Tahtanın altı Taşlı,
Taşın Adı Çakmak Taşı
kesicidir Dişleri.
Tahtanın işi; Biçer-döver Ekini.
Döğen altı Başaklar
Döğen üstü Çocuklar.
Köylünün Alnında Ter,
Öküzü çekmeden evvel
durdu.
kaldırdı Kolunu,
Elinin Tersiyle Alnındaki Terleri sildi.
Üstten
3 Düğme açık Gömleğinin Göğsünden
fışkırıyor dışarı
Siyah-beyaz-gri
Orman gibi Kılları.
O Ara
İki çocuk Arabadan indi.
Binmek istedi bir Yenisi.
Gülerek yayıldı Arabadakiler,
Yer vermediler.
Köylü dayanamdı, baktı Öküze.
birşeyler mırıldandı,
Öküz oralı olmadı;
"- Hüüü!" dedi, Çocuklar,
Öküz aldırmadı.
Ta ki;
Tahta Dövenin üstüne Yeni Çocuk binene kadar
bekledi,
Köylü Yuları çekti,
Öküz kımıldadı,
Çocuklar akışladı.
Şimdi
Köylü Öküzü çeker,
Öküz kaygan Tahtayı.
Tahtanın Adı Döven,
Tahtanın altı Buğday-Saman.
Döven dövüyor, Ekini biçiyor aman,
kayıyor-ayırıyor Tohumu Başaktan
Amanin aman-aman!
Harmanda Ekin, Havada Buğday kokusu var.
Odamda Ventilatör kusuyor Rüzgar.
Yeli Tenimde Uykuda duyuyorum.
"- Dalsam mı, uyansam mı,
yoksa hala yazsam mı,
Bu ne biçim Rüya,
Karşıtla uzlaşsam mı?"
"- Bana ne!" diyor biri;
"- Bana da!" diyor Hepsi,
paylaşılıyor daha,
Yitiyor Haydarpaşa,
Kat-be-Kat Otel oluyor.
Banka, Büro, Alış-veriş Sitesi.
Refah, Huzur, Kalkınma
Köşk, Konak, lüks Apartman Katı...
Bu ne biçim bir Dünya?
Sen kimin Avukatı?
Bu ne biçim bir Medya,
sen neyin Avukatı?
() Lütfen, İstanbıl Seni 17-18-19-20 Şiirlerimi okuyunuz.
5.0
100% (1)