4
Yorum
15
Beğeni
0,0
Puan
2657
Okunma

ahraz ülkesinde
bir çift mektup güverciniyiz
sevdası yazılmamış olanlara
...
ve dilimin kuşları
türkü çırpıyor ey sevgili
kanatlarında ozanlar
nakarat, nakarat hasretin uçuyor
bilirmisin
her tütün yalnızlık bana
oturup gecenin çay demine
sana küllerle dağıldığım
sus öyküsünden
alıntılar yapıyorum
aklım sömürge acılar
yüreğim medcezir mültecisi bir çocuk
hergün bir peronun önünde
gelmeyecek olanı bekleyen derviş gibi
penceremin buğusuna çizdiğim
paslı rakamlar önünde seni beklemek
suya kederleri anlatan seyyah olmaktır
ne kadar bastırsam ağlayışları
gözlerime resminden dokunuşun
bir denizi kirpiklerime asmam demek
hani tarifsiz bırakıyorum ya seni
sonra
bir ağacın yırtılmış dalı oluyor mana
ve oradan kokuyorsun bir anda
yokluğunun tercümanı yok ey sevgili
lisansız hayalini asıyorum duvara
Ahmet Arif’in prangalarıyla seyrediyorum seni
memleket oluyorsun sıvasız coğrafyada
saçlarında kocaman bir çınar
avucuna doldurup şiirlerden toprağı
göz yaşınla defnediyorsun Nazım’ı
And dağlarından
Cudi’ye yola çıkmış
baharatlı göçlerin
kınalanmış insanlarıyla
kabile oluyorsun umutlarıma
aşk hükümsüz
gitmek yani ey sevgili
valizde küçük anılar
cüzdanda terli fotoğraf
sana gitmek
geride kendimi bırakarak
kaburga altım yüzün
sol omzumda kar kuşların
asla gelmek değil
bir deli raporuna atıfla
sadece sana gitmek
...
hadi durma
kınayı saçlarının avucuna yak
gözlerinin içindeki düğünde karşıla beni