7
Yorum
15
Beğeni
0,0
Puan
1611
Okunma

çocukluğumu özledim
yaralar içinde dizlerim
ağlarken annemin gözlerinde
...
bahar taşımıştım hatırlıyorum
gök mavi bir şarkı
trenler siyah atlar
gemiler
sularda yürüyen komşu kızıydı
utangaç kurşun kalemli resimler
hayal satan kiralık düşlerimin arasına
uzakta bilmediğim mutlulukları çizmişti
yazlık sinemanın önünde
sakız satan adamın
yoksul gülüşünde oynardım
dudaklarının kavislerinde
tütün tarlaları
alnında ki çizikler de
perdenin film gösterimi
buruşuk yanaklarından geçerdi
kalabalık insanların
kapı önündeki gölgeleri
babamın işçi elleri
hep saçlarımda olsun diyeydi
devamlı bitlenmek isteğim
pas kokulu elbiseleriyle
kucağına yatırdığı zaman beni
kirpiklerimin ucunda oynardı
rengarenk bayram kuklaları
sakalları siyah beyaz fotoğraflar
gözleri kara madendi
biraz zemheri
biraz ağustos notlarıyla
yazdığım günlüktü sessizlik
suların çizgisiz sayfalarına
eğri, büğrü acıları yazdığım çocukluğum
yarası kabuk tutmaz serüvendir
çingene kadınlar
el arabalarını sürerdi kırık kalp bulvarına
pencere önlerinde
yarı bağımsız, yarı sömürge aşklar susardı
genç kızlar eteklerinde delikanlı düşler
sayarlardı yalnızlıklarını
bir sen
bir ben
bir biz
bir umutsuzluk
dar koridorlu sokaklar arası
iplerde ıslak çıplaklığın örtüsü
ve damla, damla damlardı zaman
meçhul intiharlı şiirler
bayat anlamlarıyla geçip giden
o kambur saatlerin suç ihlaliydi
restorasyon yapılmamış
köhne kırılmalardan gelen
ipsiz sapsız ömür kanamasıydı
bir elin bir elden kayıp gitmesi
yani keşkeler doğuran belkiler
sabır, sabır, sabır
medcezir insanlar göçü başlardı
kentin meydanında
kavimlerden kuşlar yapardı ressam
çocukluğumun yalansız gözleriyle
hiç tanımadığım suretlere bakar
pamuk şekerli hayaller kurardım
hiç olmayan kitaplarımda
hiç görmediğim uzaklarım oldu
göğün ezgisini söyleyen martılar
vapurların kanatlarında oturmuş
iki sevda arası yedikleri simitlerle
hazin yaşamları izlerdi usulca
çayın demli kıvamında hüzünler
ıhlamur çiçeklerine karışır
akşam üstü yanardı kentlerde
hiç olmayan kitaplarımda
hiç görmediğim uzaklarım oldu
gramofon eskiliği tarihten kalan
emanet dükkanı çekmeceler vardı
içinde siyah beyaz eşyalar
ihtiyar bir elin
titreyişiyle canlanır
sonra yine ölürdü kimsesizliğinde
İsa öncesi çarmığa gerilmiş keder
şimdi tahta masalar üzerinde
kül tablası içi ezilmiş izmaritlerdir
herkes mültecidir dedim kendine
herkes eylüldür sararmış hikayesiyle
çöküp hayatın paragrafına
teker, teker okudum herşeyi
ayrı istikametler
valizlerden sarkan acılar
tek kişilik düşe sığınmalar
doğduğunda büyüyen çocuklar
kınalı küçük kadınlar
aşka isyan giydirenler
gittiği yeri bilmeden gidenler
sus bağımlıları
kırmızı rujlu bakire üşümeler
yani bütün halinde çocukluğum
sonrası büyüdüğüm ihtilalsiz bugünle
sürgün edilmiş bir alıntıdır
aynada gördüğümden
delilsiz suçlarıyla hüküm giymiş dünya
kimselerin isteyerek karıncaları ezmediği
camekanlarında arka fon buğuları ırmak
üstü başı yenilgi bir kentti çocukluğum
bir dilencinin yalancı sevdasına binip
uzak ihtimal ezgileri söylediğim zaman
artık cüzdanımda kayıtlı bir ergenlik
yüzümde sakallı resmiyetti ömrüm
belki de nereye gittiğimi bilmeden
öylesine sonbahar yaşıyorum
kaç iklim
kaç düş
kaç ömür yitirdim bilmiyorum
hayat umut içinde yitirmedir
ana rahminden gelip
toprağa giden yalnızlığın
suç oranı yüksek acılarında
daha ne kadar yaşarsam
o kadar hatıra öldüreceğim
işte bunu çok iyi biliyorum
...
hayat çocukluktan çıkana kadardır..