1
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
802
Okunma
bir taş suya oturmuş kendi rüyasında
ışıl ışıl sakin
uyuyan son ve sonsuzluk
aslını tekrar ediyormuş gibi
içinin bilinmezliğini dönen
sönen
yok olan
sessiz sedasız azalış
kimin gözleri görebilir ki daha uzağı
ve doğru
doğru düşünülüp elle tutulan
bir kara kuyunun aniden uyanması
unutulmuş bir tadı vardı belleğin
yanaştıkça uzaklaşan yankı
uçup gitti sancısı insan olmanın
aşk tozunun tükenmesinden biraz sonraydı
hava yoğun ve kuruyan tadıyla bir çiçeği uyandırdığında
ilk bahar ve ilk sonbahar kardeşti
aramız soğumuş ve unutulmaz hatıralarla doluyordu
serseri suyun öylesine lakayt
hiç duymuyormuş ve ayakları heyecan içinde
ağzını dağlara değdirip geri gelen
büyüyen
çoğalan
azalan yol
karardıkça gözlerimdeki nem
yeniden
bilinmez bir sis başlıyordu yeniden
daha eski daha koyu siyah ve beyaz
istekli çürümüş bedenlerin söylemek istediği
limanlarda saklı zor kum
uykum
bana dön
beni sakla
dönme sakın o ağlayan kayalıklara.