3
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
1507
Okunma

güzelliğin uzak ülke
güzelliğin gizemli orman
güzelliğin gönül çelen
güzelliğin Truvalı Helen...
ben güzelliğine yenilmiş Spartalı
kalkanım paramparça
miğferim kırık
işgal edilmiş ülkem gibi çaresizim
senden vazgeçmeyecek kadar sevdalı
sana teslim olmayacak kadar gururlu
yokluğunla savaşamayacak kadar güçsüzüm
egenin hırçın dalgalarıyla oynaşırken sen
hiç olmayacak bişey oldu
tuttum seni sevdim
gözgöre göre
haram diye diye sevdim
seni sevmek günahtı
ben günahı seçtim
iki farklı mevsimin, iki farklı günüydük oysa
sende çiçeğe durmuş bir tomurcuk neşesi
bende zemheri vurmuş acı kök tadı
rüzgarımız farklı
yağmurumuz farklı
dokunulması yasak elmasın
tadı içimde saklı
bir merdivenin en ilk ve en son basamağı gibiyiz
aramızda başka hayatlar
aramızda aşılmaz uçurumlar
adını anmaya hakkım yok
seni sevmeye hakkım yok
seni sevdiğimi söylemeye bile hakkım yok
eyy... beni ateşler salıpta, saçlarını rüzgara serinleten
dokunduğu yeri cennet’e çeviren
sen...Truvalı Helen
ya aralık bırak kalbinin kapısını
yada kurtar beni, senin cehenneminden
ya içimden sök al kendini
yada gör artık seni nasıl sevdiğimi
sevdam çırpınıyor bak avuçlarında
akma kollarımda öyle su gibi akma
ateşe atsan yanmaz...
kırk tas su döksen, arınmaz bu sevda
5.0
100% (8)