1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
2790
Okunma
ŞAKAYIK
Bütünlüğün en kutsal değerleri
Kan ve gözyaşı destekli hamasi garabetten ibarettir
Çobanla yas tutanlar
Sürüyü çakallarla üleşenlerdir aslında
Timsahların gözyaşları
En müstehzi kahkahaların kılıfıdır bilirsin
En ceberut denklemlerin değirmenidir çevrilen
İhanet ve sadakatin satranç tahtasıdır kavramlar
Bir yanda bin yıllık kuyruk acısının sancılı maymunları
Bir yanda sen Şakayık
Tasalanma
Akrebin ateş çemberidir kızıl duvağı Leyla’nın
Ne ecnebi güdümlü kiralık Neron’ların
Ne özgürlüğü kahpeliğin pusatı belleyen aydın taşeronların
Nede inanç bezirgânları figüran softaların…
Çiklet fallarından daha ufuksuz
Daha müptezel heveslerinin baldırı çıplak yosması olmayacak
Bilirsin
Aynı fabrikanın mamulleri hokkabazlardır onlar
Aynı kaynaktan beslenir
Aynı değirmene su taşırlar
Gördükleri rüyalar bile birbirlerinin kopyaları
En az haçlınınki kadar abdestsiz
Besmelesizdir ütopyaları
Tasalanma
Kendi iflasının tellalıdır bitpazarı çığırtkanları
Sermayesi hayal olanın
Serveti hezimettir, bilirsin
Bende bilirim
Şimdiki suskunluğun bilgeliğindendir Şakayık
Edebindendir, bilirim
Bilirim, sen konuşmaya başladığında
Kâinat susar bilirim
Onlar da bilirler
İçinde boğuldukları son mendebur rüyalarıydı O
Uyandıklarında;
Çırpınmakta olan nemrut hayalleriydi görebildikleri
Bir de
Bulduklarına şükrettikleri dönüş yolu
Tarih usanmıştı da yazmaktan
Onlar usanmamıştı hüsrana uğramaktan
Yine geldiler
Konrad’ların, Loui’lerin, Filip’lerin eskittiği dokuz yüz yıllık izden
Önlerinde devşirme sürüler
Kan bürümüş gözlerinde maddenin kibri
Medeniyetin hayâsızlık vesikası yüzlerinde;
‘Kâinatın hâkimi biziz’ pozuyla
Yine geldiler
Hüsrana susamış dudaklarında üzengi tozuyla
Oysa öğrenmiş olmalıydılar
Dağlalelerinin ülkesidir bu topraklar
Onlar, güneşi görebilmek için taşları delip çıkarlar
Namusun namlusudur yürekleri
Şahin pençeli üveyikler uçuşur hülyalarında
Türkan’dır, Hüma’dır, Zübeyde’dir onlar
Yükleri şakayık tohumu
Süveydaları leyli bahardır
Yeni ufuklar için Alpaslan’lar
Fetihler için Fatih’ler
Yeldanın fecri için Mustafa Kemal’ler doğururlar
Bilmeliydiler
Kâbe avlusu değil bu topraklar
Ve lakin
İstiklali namusudur, mihrabıdır
Kıblegahıdır ümmet-i Muhammed’in
“Lebbeyk, Allahümme lebbeyk, Lebbeyke la şerike leke lebbeyk,
İnne’l-hamde Ve’n-ni’mete, Leke vel mülk, La şerike lek”
Ne masiva-i beş âlemine sığardı kabaran yüreğin
Ne de zahiri dört mevsim anlatabilirdi gördüklerini
O şahlanıştan başkası haramdı zaten
-Altıncı âlemin beşinci mevsimine hoş geldiniz
-Burası Çanakkale!
Ölümün ibadet olduğu bir destanın kalemisin artık
Vaktinde yazılmalı kazası makbul değil,
Ufuklar en beyaz sayfasıdır tarihin
Fetretin infazıdır mühründen akan
Gelenler Firavun’dur
Kızıla boyanmalı denizler
Mürekkebin kan!
Sıradan bir heves değil suları yakan
Hilal’i, Turan’ı, Kur-an’ı tepeleme sevdasıdır bu
Davran Şakayık
Bu kavga, kavga değil
Âlemler arası seyr-ü seferidir kaderin
Madde, Cehennemin yedinci katından
Mana, yedi kat gökten derin
Tohumlar toprağa hazanda düşer bilirsin
Zemheri geçer üzerinden göğ başakların
Kaf dağının ardında değildir özlenen bahar
Şimdi bir nefes kadar yakınsın
Zümrüdü Anka’dan çalınmış bir düş değil bu
Küllerinden doğmak fıtratında var
Sen ki
Yermük’te Halid Bin Velid’din
Kudüs’te Selahddin
Bugün Hüseyin olmak düştü bahtına
Yolu Kûfe’ye çıkanın Kerbela yüreğindedir bilirim
Ölmek yok!
Asude bir yolculuktur aşkıyla tutuştuğun
Şeb-i aruz arifesindesin
Sılayı rahimin tam da vaktidir şimdik
Davran Şakayık
Budanmış selvi gibi çırçıplak ama dimdik
Tevhidin en kanlı rahlesidir sine-i kalen
Sıyrıl beşeri esbabından bir daha okusunlar
Namert bir kurşuna yazılmışsa ölüm
Hemen, şimdi
Gölge düşmemiş alnının şakından
En okunaklı, en anlamlı, en merdane yerinden vurmalı
Iskalarsa, namusuna dokunur
Ölürsün
Bir can vermekten çok daha fazlasıdır ölüm dedikleri
Haram bir nefestir duvağında Leyla’nın
Zülfünde harami rüzgârlar
Eteğinde cenabet bir postal izidir
Ayasofya’nın gerdanında haç
Süleymaniye’nin kubbesinde çan sesidir
Mahzun minarelerdir ölüm
Çiğnenen türbelerdir
O yüzden
Kırık bir kağnı tekerleğidir Nene Hatuna
Seyit için
Hedefini bulmayan bir top mermisidir ölüm
Ve
Beyaz bir güvercin uçurmaktır bugün
Gökten bir yıldız koparmaktır nasırlı ellerinle
Peygamber kokulu bir gül goncasıdır göğsünde açan
Evladiyelik tebessümdür gün yanığı yüzünde
Kınalı başının tacıdır ölüm
Ölüm liyakattir, sadakattir, hakikattir
Ve en ölümsüz zanaattır ölüm
Bu coğrafyada haritaları bin yıldır sanatkârlar çizer bilirsin
En iyi sen bilirsin Şakayık
Yaşama hakkı ölmeyi bilenlerindir
Hilal’in otağında bir nefeslik yer varsa
Bilirim
O yer senin yerindir.
Şefik Tiryaki
Şakayık; farklı renk ve biçimlerde çiçekler açan, uzun ömürlü bir bitki familyasının ismi olması hasebi ile Çanakkale destanının gerçek kalem erleri ve onların gerçek mirasçılarını temsilen kullanılmıştır.
5.0
100% (4)