3
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
4021
Okunma

İlle de Sen…
O nasıl bir hesaptı?
Nerden, nasıl öğrendin “bir”i “bin”e bölmeyi?
Her anı bin ömre bedel yaşamak varken
Nasıl becerebildik?
Günde bin kez ölmeyi
Bir kuru hıçkırık kaldı ufkun pembe tülünden
Bulutlar kahrına boyandı
Ey can
Yağmurlar yandı
Gök ekin kaleminde uçuşan düşler
Harman yeri yangınına uyandı
Kurudu dağ laleleri, kurudu sarmaşık güller
Kanaryalar, bülbüller selamı kesti
Üç beş kuşkonmaz kaldı gülistandan geriye
Bir de kuru çeşme başında
Bir kırık testi
Kuru yapraklar gibi ardından savrulduğum yollarda
Irgat türküleri geçer üstümden
Sahipsiz, sensiz
Zülüflerin tel tel ağıtlara mal olur
Şehirler geçerim
Rakımsız levhalarında nüfus hanesi bom boş
Caddeler karanlık, sokaklar çıkmaz, adresler kayıp
Yönünü toprağa dönmüş, tabelalarda yön gösteren ok
Şiirler mırıldanırım vah dolu eyvah dolu
Şiirler mırıldanırım
Kimliği yok adı yok
Yorgun bir ızdırap ağacıyım ki şimdi;
Beynim boşalmış
Sol yanımı zamansız sam yeli vurmuş
Sağda yaprak oynamaz
Çıplak dallarıma tüneyen akbabalar
Bayram arifesinde
Ve nemli gölgemde cılız sevaplara tutunmuş
Çelimsiz umutlar son nefesinde
Oysa biz
Bir çift kanat değil miydik bir üveyikte
İğdelerin orta katıydı dubleks yuvamız
Terasta nevruzlar, çiğdemler çiçek açardı
Avluda sıra sıra mor menekşeler
Evet, bir çift kanattık biz bir üveyikte
Birimizden tüy kopsa birimiz incinirdik
Günü kurtarma telaşesinin
Kıytırık taraklarında bezimiz yoktu
Güneşin doğduğu yereydi tüm yollarımız
Ve bütün zamanlar donmuştu şafak serinliğinde
Yalnızca birlikteyken gezinebilirdik
En koyu mavilerin derinliğinde
İyi bilirdik ki;
Büyük hayallerin düş kırıklıkları da büyük olur
O yüzden
Bir yandan kenger kadar hazırken fırtınalara
Bir yandan süpürge otu gibiydik
Toprağa sımsıkı sarılmıştık
Denizlerimizdi çukurları dolduran yağmur suları
Marinamızdı kocaman naylon leğenler
Söğüt yapraklarından kanolarımız
Kavak kabuklarından yatlarımız, kotralarımız vardı
Dümen suyumuzda ceylanlar oynaşırdı hey can
Her daim açıktı yelkenlerimiz, alnımız gibi
Yüzümüz kadar “ak”tı küreklerimizde köpüren sular
Tuttuğumuz yol kadar sağlamdı direklerimiz
Ve son limana demirlemiş yük gemileriydi
Çifte su verilmiş yüreklerimiz
Yamalı elbiseler her dem modaydı bizde
Rugan pabuçların varlığından habersiz
Yalınayak yürümeyi severdik patikalarda
Omuz omuza, yürek yüreğe, dimdik
Ölçüsü, tartısı, standardı yoktu
Yaşayabildiğimiz kadar bizimdi mutluluklar
En az sevildiğin kadar sevmekti tek bedeli
İki tarla arası gurbet gelirdi bize
Kuzusunu kurt yemiş koyun gibi melerdik
Ne büyük sevinçler yakalardık, küçük ayrıntılarda
Hayat bir yandan vursa
Biz bir yandan gülerdik
Ey gurup nakışlım
Seneleri sırtında yıkadığım teneşir
Ey benim küskün mehtabım
Bir kibrit çalıver artık ucuna karanlığın
Sensizliğin kutbuna cemreyi düşür
Görmez misin, göremez misin hey can?
Yıldızlar tir tir titreşir
Yıldızlar üşür
Anla artık can
Sığmaz oldun çığlıklara, suskunluklara
Kesmiyor artık çiçeklere, kuşlara ismini vermek
Yaratılmış ne varsa sen diye sevmek yetmiyor artık
Ey şafak yüreklim
Yetmez mi her baharın önüne bir son koyduğun?
Yıkık dağlar gibi kaşlarının hışmına gömdüğüm yıllar yetmez mi?
Aralansın artık
Beklenen sabahların kundak oyası kirpiklerin
Yosun tutmuş dağlarda sular uyansın
Tulu bir tebessümle parçalansın matemin şah damarı
Tan yeri yırtılan geceler gibi
Kanasın, kanasın, kanasın
Hey can
Ey açık yaramın küskün ilacı
Ey kaderimin mührüne kazılmış desen
Muadilini yazacak kalem yok gayri
İlle de sen, ille de sen
5.0
100% (9)