4
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1560
Okunma
Bir Tanrı beni karşıdan karşıya geçirirken elinden düşürmüş.
Ölmüştüm, hatırlamıyorum.
Senden duyduğum kadarıyla cesedimi bir şahinin bagajında taşımışlar.
Seni kadın olarak cesedimin başında basmışlar.
İnkar etmişsin.
Bir kuyunun koyu suyunda yıkamışlar beni.
Genlerim çatırdamış.
Kendimi Yusuf sanmışım.
Gömleğim önden yırtılmış
İnanmamışlar.
Alternatifi yoktu bu acının,
İlahi düzende boğuluyordum,
Perdeler sımsıkı kapatıyordu pencereyi
Ve nisan yasaktı diğer bütün mevsimler gibi.
Mevsimler…
Ahın kırk yıl sürecekmiş
Ben Tanrılar divanında keder deneği.
Ah kadın,
Bilsem üstüne aşkı giyinip,
Parmağını sur’un ağzına tıkayabileceğini,
Yani daha teşhir edilmemiş olsa kıyametin alameti.
Ben yeniden doğururdum,
Seni beni…
Rüyasında bir melek beni görmüş,
Tanrıya anlatırken duydum.
Kuşların kalbinden geçiyordum.
“İlla da kafesim kafesim” diye kendini şaşıran bir bülbül gibi,
Vatanımdan geçiyor.
Kendimi bir kafese hapsediyordum.
Saçlarından örüyordum yalnızlığın zindanını.
Gözyaşımın tuzlu hanesinden bir yaş daha düşüyordu.
Cebirden korkuyordum ilk okul yıllarında ama,
Parmak hesabıyla sayıyordum iç kanamalı günleri.
Kendimi amansız bir denklemde buluyordum.
Bilinmeyen bilinmeyene,
Ürktü Melek,
Tanrım dedi tabiri ne demek.
Ve
Tanrı sus/tu
Bir kaçış planı yapmalı kendine bu adam
Yoksa onu ben bile kurtaramam.
Nöbetçi_Piyanist
5.0
100% (7)