5
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
2043
Okunma

fırtına..
duvarlarda çatlaklardan akan ırmaklar
pencereden düşen sarı sıcağa karışmış
masada kibrit çöpünden çizdiğim yollar
ezberime aldığım kitabın sayfalarında bitiyor
...
ulak bir geceyim anne
bağrımda bildiriler
çocukların gözlerinde koşuyorum
nefesimde dağlar
koca, koca ağaçlara çarpıyor ellerim
dışarıda kışa yatık bir mevsim
içeride iklimini yitirmiş yalnızlık
aklım, fikrim karla kaplı sevgili
umuda sular yağdıran
taş çürüğü adamım anne
nevresimde kirle yazılmış
haritalarda ütopya
arsız kentlerin
isimsiz meydanlarını özlüyorum
tedirgin rüzgarın
kapı eşiğinden süzülüşü
bunca kederin içine
sevgilinin saçlarıyla çarpıyor
kurşunu bitmiş kalemin
yanında buruşuk kağıt
kahır ve hüzün arası bir mektubun
yüzünde saklanıyorum
zamanın ilmeğine geçmiş düşlerin
asılmayı beklediği
silik anılar bulvarındayım anne
herkes
dağınık hayaller kurmuş bir yerlerde
bağımsız türkülerin
ateşinde yanan gözlerim
uğurlanmış yağmurlara
elvedayla bakıyor
göğsümün kırsalında
eşkıya suretli aşk
tam ortasında
geceyi giymiş bir kadın duruyor
pencereden gözüken
küskünlüğe and insanlar var anne
oysa
barışın sancağına
kardeşliğin bayrağını asmak isterdim
dolu dizgin boran kuşları alnımda
sınırsız bir dünyanın
şiirlerini yazardım
kadınlar bacakları arasından
doğururken güneşi
dik adamların
sakallarından toplardım hürriyeti
sonra karışırdım denizin tuzuna
kıyısında
yosun kokularına yaslanmış
sevgiliyi bulurdum
dizlerine dağılır
yıldızlardan çekerdim sevişmeleri
zemheriyle rutubetin
kemiklerime ihtilal yaptığı sancıdayım anne
romatizmal anılar
zatürre sessizliği bir bekleyiş
pamuk şekerden çocuk gülüşleri rüya
bağışla anne
bağışla ey memleket
hoşgör dünya
şah damarın kırmızısında bütün aklım
olsa eğer olsa bir göçük bedenimde
kurtarırım umuda dair ne varsa
ama bağışlayın beni
yüreğim turna bir kadında
ölmektir bütün inancıma hayat
yinede sevgiliye aldanıyor yaşamak
uzaktan duyduğum silah sesleri
kabına sığmayan zifiriyi kanatıyor anne
bir köy yolunda iğde ağacı olabilirdim şimdi
bulutlar geçerdi dağların başından
tarlalarda akşam üstü acıları seyrederdim
ardımda taşları silik mezarlar
kökümün saklanışında ağlayabilirdim
gövdeme çökerdi tandır kokusu
toprağa sevdalanır susardım
bir köy yolunda iğde ağacı olabilirdim anne
olabilirdim duvarlar ardı bir başka yerde
öksürükle hapşırmaya sarılı üşüme
iliklerime kadar delirmiş
havalandırmada bir gül çiçeği
pencere pervazında ot
koynuma saklanmış sevgili
vatan içinde kitaplar dolusu düş
gök, yer saçlarıma karışmış bir gece
sonsuzluğa trampet çalan okul piyesiyim
çocukluğumun gözlerinden öp anne
ağıt sardığın saçlarında sakla beni
acımasın ihtiyar yüreğin
güneşe şarkılar söylemişlere gidiyorum
sen yine kedileri besle, kuşları doyur
kalmasın aklım sende
ey turna sevgili
avucunun yatağında aksın Dicle
kirpiklerinin ucunda büyüt yağmurları
gülüşünde dalgalansın Karadeniz
doğusu tarih
batısı kitabe vatanın çocuklarıyla düşle beni
...
yaşam uzun bir ömrü dayatmak değildi bedene
kısa ama onurlu solumasıyla arıtmaktı ruhu