Süleyman
kül kelebeğin kanatlarında yaşam tozu
bir kasım sabahı gelip avuçlarımda durdu aşk sonrası uçsuz bucaksız kaos imparatorluğu kuyuya taşı atan ben değilim süleyman kim attıysa çıkarsın diye söylendim durdum kaç asır kül suya karıştı kül utandı ’su çürüdü’ gagalarının bakracında su taşıdı kırlangıçlar yangınıma Suya Ağıt yaktı gelinlik kızlar kaç kere öldüğümü unuttum süleyman kül savruldu tanrı kangren gülüşler ekti toprağa ipeksi kanatlarla dokundu avuçlarıma ölümün kokusu ruh dile geldi onlar sırtımızda saplanmış hançerin sahipleri ömrümüzü makaslayıp iki dudak arasında öncü birlik gerillası olarak öne sürerler piyon gibi vezir belli şah kim süleyman sancılı firak nöbetlerinde hırpalanan kalbimi bağrı yanık bir coğrafyanın nehirlerine bıraktım suskunluk dilsiz bir alfabe beni ise kronik aşk sendromuna kapılan yaralı bir militanım artık özgürlük fışkırıyor damarlarımda kahin şairler ecnebi düş tacirleri mutasyona uğramış hayaller ve sırtında gökkuşağı taşıyan karıncalar kainatın kasıklarına kusarken ağız dolusu yalnızlığı ben geceden kalma bir sigara dalına uzanıyorum fütursuzca kimse görmüyor çaresizliğimi yasamak çok zoruma gidiyor beynimin sol lobunu kemiren düşünce karıncaları tav olmuyor ucuz sevişme seanslarına ellerim taş tutamayacak kadar günahkâr süleyman irtica düşler ülkesinde ulvi bir ağrıdır yüreğime saplanan. insanlık tohumu kimse kimsenin yarasını sahiplenmiyor süleyman iyisi mi yakışıklı ölelim bizde su taşıyor durmadan kaburgalarında insanlığın devşirme sancılar tapınağında infaz edilirken düşler h’ayin ateşinde tanrı ya kurban edilen inanç taburu hayat yüzünü dönme bana süleyman sabrın çelik zırhı delinirse halimiz yaman acıdan aforoz edilen sufilerin sabrını inşa et yüreğime süleyman dikiş tutmaz sancıların gergefinde suskun alfebeler türet bakışlarında beynime şırıngalanan çirkefliği yık yusuf yüzlü imanla ve çiğneme kemiklerini insanlığın rüzgarın devşirme uğultusunu sustur gözlerinde elzem olan kalptir süleyman günah’kâr bedenler feryad eder gayya çukurunda ateş suya karıştığında kimse kimseyi tanımayacak ’ beni yeniden dirilt’dökülecek dillerden oysa herkesin ateşi kalbinde saklı yüzümün çeliģine su döken sensin kalbin dergahında soluklanan göğercinler hatrına çevir yüreğimin sayfalarını oku kimsesizliğimi yaratan Rabbinin adıyla yüzüm yüzünde kıyım artık kanrevan yılkılığa bırakılan atlar misali başı boş ketum bir yalnızlık resitali bu yaşadığımız şimdilerde kırılan gururumu yamalı pişmanlıklar müzesinde sergiliyorum her cuma ertesi ama kimse talip olmuyor köhne bir yüreğe maskelerimizi çıkardığımızda kimse kimseyi tanımıyor lütfen yüzümü yerine tak Kül Karası |
ömrümüzü makaslayıp iki dudak arasında
öncü birlik gerillası olarak öne sürerler piyon gibi
vezir belli
şah kim süleyman