0
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
738
Okunma
gözlerini dikmiş bakıyordun
biraz daha küçültüyorum geçen geceyi
duvarda ışıldayan gölgenin çekip gitmesi değil
sürahide kımıldayan su
tabloda uyumuş bir adamın göğe bakışı değil
hızlıca giden bir trenin camında
ışıkların eski dostuluğu
kompartımanı doldurup bize yansıyor ve
otların telaşlı korkusuna değen bir el
ayı küçük avuçlarında gezdiren bir hız gibi
kirli bileklerimi temizliyorum beş vakit
hep aynı yerde duruyor ölüm
hatırladıkça kirpiklerini senin
ilk fısıltıyı çatıdan sarkan kargayla
ağaca doğru süzülürken
bulutları bol yağmura gebe eylüldü belki
aydınlığın içinde kadeh tokuşturan
kara günlerin habercisi
her köşesinde seni izlediğim gizemli yollar verdi
makinenin dişlisini temizledi usta
eskisi gibi çima gazi dört nal pedal salladı
kahverengi deriden daha derin
en sevdiğin ceketi
saçlarında çoğalan beyaza karıştırıp
düğmelerini bir gurur abidesi gibi ilikledin
o merdivenleri sonradan çıktın
uykusu kaçmış rüyaların dibinde
bakışlarımı silkeleyip sana sarılmak istedim
aramıza karışan mesafenin kısa oluşu
uzadıkça uzadı
kendine sığınıp kayboldu gece
kapının önünde anısıyla tüten
bir boşluğu giyindin üstüme yürüdükçe
bu öncesi
birleştirip şimdinin karabasanını
zamanın iniltisine dalıp
hiç geçmeyen bir gün yarattım kendime
pencereleri açtılar
karnının üstünde yeni nesil bir bıçak
çeneni bağlayıp
gözlerini kapattılar.