Sevinçler okşadı tenimi ruhuma sarıldığımda Çürüdüm kaygılı yaşanmışlıkların pazarlarında Üşüdü tenim titrerken yüreğim sahralarında Nefesinin testilerinden sular içtim kana kana Çığlığım korkuma karıştı, korkum aynalara Saatlerin huzurlu telvesinde kaç var aşka Mum alevine sarıldı ah, ben vefasızlığına! …
Topla aşkın yelkenlerini, kulaç at yüreğime Aşkla kanıyor denizlerim, sarıl şiirlerime Çok uzaklarda, kuşların yuva yaptığı ıraklarda Ölülerin küskün sarılışlarla kutsandığı dağlarda Hükmüyle kendini asan sevdanın sehpalarında Bir tutam yalnızlıkla da olsa atıl yar kollarıma Karış istersen renklerin hoyrat ve asi çığlığına Huzur ol asırlardır geçmeyen aşk yorgunluğuma…
Selahattin YETGİN
Paylaş:
5 Beğeni
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Bu aşk yorgunmuydu? sence.Biz bu aşkın neresinde yaşadık.Ben seyir defterine adını yazdım, hüzünler ektim bekleyişlerin ovalarına Acının sargılarını değiştirdim her mevsim, ırmaklar boyadım ah sevdanın fırçalarıyla Yangınlar biriktirdim seni özledikçe, geçtim ulaşılmaz çağlarını sabrımın fışkınlarıyla Yalan bir ömrün gölgesinde bekledim seni, kavruldum sönmeyen sevda yangınlarıyla
Yorgun yılların yol dokunuşlarıyla sürüp içimizdeki emsalsiz sevinçleri uzaklara bir kol ararız bedenimizi saracak, çocuk mutlulukların terkisinden toza bulanmak için. İç dökülüşlerimizin sureti yansır ah aynalarda, kırık bir şarkının dimağındaki hıçkırıkları duymak için. Oysa, aynı yaşamın içinde kırık bir akşamüstünün düşünsel nidasına avuçlarımızı uzatınca dalar gideriz dünlerin suskun günlerine. Bir çığlık asılır gölgemizden, umarsız gülüşlerin parklarına çocuk gölgemiz sokulur ve içimizdeki o dingin yaşanmışlıklar hüzünlü bir şiirde son bulur.
Yalnızlık duraklarının madımak vakitlerinde yoksul bir düşün ruhu yüzer sularda, ışır içimizin yongaları ve düşeriz girdabına şiirlerin. Yaşamak sızar bahar dallarından, derin bir nefesle yürürüz hayatın içinde, adımızı ezbere söylerken göğsü dalgalanır uçsuz bucaksız denizlerin. Ömür tükettiğimiz gölgesiz çardakların tozlu döşeklerinde ruhumuzdaki kangren yaraları sararız, gövdemizin yol haritalarında hiç yaşanmamış çağları bulmak için. Çığlıklar büyür içimizde, güneşler altında dağlanırız bir yudum aşk için.
Yılgın bir zaman artığıyla örteriz gecelerin gül kokulu tenini üzerimize, ardımızdan salınır yaşam gölgemiz. Dudaklarımızda Leyla gülümser, kırık bir gün yırtığıyla öpüşürken gövdemiz. Sızar anlar parmaklarımızdan, çürümüş bir dokunuşun ırmaklarını kucaklarken denizlerimiz. Alevsiz ayrılıkların zemherisine bir sızının resmini asarız, içimizdeki mor iklimlerden geçerek aşka dökülmek için. Yokluk süreriz sevmekten bitap gönlümüzün kıraçlarına her bahar, muştulu sorguların raflarında kendimizi ararız. Gül yüreğimizin pınarlarına kuşlar iner baharda, içsel ağrılarımızın dallarından güneş çekilince. Her ırmak kendi mırıldanışlarıyla avunur, göğsümüzdeki elim ağrılar sarınca bizi içten içe gönlümüz titrer.
Bir zamansızlık düş/ünüşünün sözleri raks edince perdede, hercai sorguların kimlikleri atılır sarı denizlere. Yanağımızdaki yaş yüreğe yürüdükçe ve ruhumuzdaki gelgitleri sokak köpekleri kemirdikçe can bedeni arar, uzaklarda bir yaşanmışlık öyküsü hicranlı denizlerde ay ışığını bekler. Ömür takvimlerimizin yangın kavından kurtulunca yüreğimizin asi damarları bir çığlık yansımasına asılır duruşumuz, içimizdeki sevda kömür olur. Sızlar gökyüzünün çizgileri, güneşin uğramadığı odalarda meçhul duruşmalarla aşk sözümüz, s/özümüz şiir olur. Ardımızdan tamamlanmamış mektuplar gelir, sözcüklerin turu biter, göğsümüzdeki hercai içlenişler yaşanmamış ömrümüz olur.
Gözyaşlarımızın yangın vakitlerinde bir duman olup savruluruz yaşama, içimizdeki kızıl akşamlara yüreğimizin sesini vurdukça. Çağlar deleriz, karanlıkların içinden geçerek bir ömrün duvarlarını acılarla süsleriz. Ruhumuzun kıyılarına bir yaprak sokulur kimbilir, avuçlarımızdaki hüzün birikintileriyle biz bir mevsimcesine bu ömürden gelir geçeriz. Gönlümüzün mor akşamları donatmadan henüz gökyüzünün ücra atölyelerini biz iklimler çekeriz kör kuyulardan, aşkın varoşlarına saklarız göğsümüzün şiir kanaviçelerini. Salkım hüzünler yetişir ruhumuzun sarı odalarında, umarsız hasretlerle okşarız ah dizeleri.
Kendi bacasından yükselen iç sorgumuzun dumanlarıyla bir ömrün göçüne dururuz, içimizdeki varsıl kucaklaşmaların hicranına sırtımızı döndükçe. Göğsümüzün derinliklerinden bir feryat yükselir, tarumar esintilerle biz gölgemizi dünlere verdikçe. Yorgun ırmaklar asırlardır kül taşır, güllerin kıymetini bilmeyen bedenlere. Üşümüş bir mevsim sızısıyla döneriz yüzümüzü güneşe, kelimeler gizlerken düş ormanlarındaki peteklere. Yıkık bir zaman meyhanesini arar sevdalılar, gökyüzü dar gelince içimizdeki sevdalı yüreklere. Onurlu düşünüşlerin rahlesine gözyaşımız düşer, avuçlarımızdaki hüzzam yakarıların kentlerini mevsimler istila edince.
Yoksul bir nidanın kaypak gülüşüyle kendi varsıl saraylarımızı çınlatırız, avuçlarımızdaki hicran günlüklerini aşkın gömütlüklerine saklamak istedikçe. Yozlaşmış tutkularımızın ara taksimlerinden sızarak başıboş rüzgârlara veririz göğsümüzü, içten içe bir özleyişle yüreğimiz titrer. Sızılı mevsimler indiririz takvimlerden ah, içli bir keman yayının gölgesinde yalnızlığımız bile bizi mest eder. Yenilenmiş bir ömrün eskimiş pusulalarında özlem şiirleri dökülür dilimizden, hayata direnç türküleri asar gibi asil. Hüzünler damlar her mevsim sevdalı dudaklarımızdan, düş gezginlerinin yaşadığı kentlerce varsıl. Hiçbir tablet kesmez yürek ağrısını, bir ömrün berelenmiş acılarıyla ortak bir yalnızlığın törpülerine göğsümüzü verircesine asil. Sonra maviler biriktiririz delik ceplerimizde, hüzün tüter dudaklarımızdan, lirik bir düşünüşçesine fakir.
Yaman bir ağrının kırık danslarıyla hayata gülümsedikçe ve gönlümüzdeki ağrıları yeni nefeslerle eşeledikçe ılıman bir iklimin uzak tepelerinde şiirce akarız denizlere. Dudağımızdaki türkü hiç susmaz, gönlümüzdeki sızı yüreğimizi avutmaz olur, işte böylesi anlarda kelimeler ağrımızı ve yankımızı tanımlayan en büyük dayanak olur. Işıkları yüreğimizi aydınlatan odaların soluğuyla pencerelere düşünce bakışlarımızın aksi, onulmaz bekleyişlerin haykırılarıyla yudumlarız gönlümüzdeki aşkı. Her yudumda hayat dökülür satırlarımızdan ve biz o sözlerin kilometrelerinden gün çekeriz, şafak sızılarını göğsümüzde hissederek.
Gözlerimizin yaşına kan karışınca, en çok gecelerin bekleme nöbetlerinde anlarız gönlümüzün kırık taraflarını. Günler, devrilmiş bir yaşamdır, parmaklarımızdan sızan terle buluştuğunda hüznü yüreğimizden tartarız. Çok sözün közü oldu bu yürek, sen kayıp bir gölgenin duvarına yaslanıp beni özlediğinde. Sürgünler toprağı yardı, yüreğimdeki kadın başka bir baharın dalıydı. Sorgulu günler çizdik her gün takvimlere biz, aşk korlu bir tav, bekleyiş lav, özlem çürük bir sal, sen umarsızca içimden gelip geçen hicranlı bir lal’din. Uçup gitti yıllar, sen ruhumdaki isimsiz bir şarkı, bedenimdeki şifasız bir derttin. Vede öyle kaldın.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.