1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
812
Okunma

farklı çift saplı bir testereydi istanbul
bir ucunda biz
öteki ucunda istanbul yalnızlığımız
hayatı kesiyorduk kardeşce
yarısı bize
yarısı istanbul yalnızlığımıza
kayayı yaran bir filizin
yağmur damlalarıyla
bilenmesiydi burada yaşam
su yüzeyinde kalmaya çalışan
insanlarla dolu bu koca şehir
sağırdı
bir dağ parçasının altında kalan kısık seslere
güçlüysen varsın
beyoğlu ’nun arka sokaklarında
bir yosmanın çığlığına umarsız
bıçak yüzlü
insanları vardı
şekere hücum eden karıncalardı
kolay paranın ardına düşen
ötede
feleğin sillesini ekmek peynir bilip
bu şehr-i istanbul’un martılardan önce uyanan
gülmeyi unutan
bozkırlardan dağlardan denizlerden gelen
küçük insanları...
önce türkülerini taşıdılar
sonra
davalarıyla aldılar soluk
olsun istediler bir avuç toprakları
hiç unutmasalar da köylerinin kokusunu
velhasıl
hayatın gemisi su almış
doğduğundan beri karaçalı
ufku maden ocaklarından öteye gidememiş
neye el atsa sümüklüböcek misali yapışıp kalmış
çok insan taşırdı
timsah derisini andıran bu şehir
hayatın geometrik şekilleri saç başa girmiş
hep kazanan çember
gönül gençyılmaz
5.0
100% (5)