"Gelir geçer" dediler, "aldırma"
Oysa;
çoktan aldırmıştım düşlerimi...
Nazlı bir gelinciğin
kırılan boynuydum en çok
rüzgâra âşık...
Ecelime susamıştım;
ondandı cellâdıma vurgunluğum...
Eksik etek sevdâlara teğelli
yeniyetme düşler kurdum..
İpliğinin ucunda
sallanırken umudum..
Yüzünün kaldırımlarına uzandım bir
zaman uğradım kuytularına dudaklarının
bir çay içimlik demlendim ağrıyan şakaklarında
kırıklarını topladım sonra saçlarının göz ucumla
yine de kaçamadım kaybolmaktan
sesinin dalga boylarında...
Sen ne çok mâî, ne çok düş
Bense
hepten zâyî, hepten yük...
Uçurumlar emzirdi serkeşliğimi
en çok da yaralı kuşlar
ki kanatlarında yangınları taşırlar..
Aktı sonra yalnızlığım tenhâlığına
büsbütün düştü yere yüzüm
başladı canevimde
gözlerimden ödünç bir sağanak
yüzün suyu hürmetine...
Akla zarar,
çirkef bir rûyaya daldı şimdi közüm
kül olmanın hayâliyle...
Tutup ellerinden
güneşi
sar koynuna bu
gece unutmasın karanlığın tadını
zinhâr yasaktır çünkü
ayrılığın dilinde
aydınlığın türküsü...
Masal bu ya;
bir varsan hiç yoksun sen...
Özlem Tarhan
Nisan/1/iki bin on dört