13
Yorum
34
Beğeni
0,0
Puan
1951
Okunma

bak ağlıyor kentler ve düşüyor yağmur gecesi
bir oturuşta kaç düş öldürebilirim acaba
dışarısı zamanı geceye bağlayan anason ağacı
içerisi tütün yapraklarının gri argosu olsun
pencereden gözüken uzak bir gölgenin
kaça bölündüğünü hesaplarken anılar
ben ağır yalnızlığın altını yakayım
demini aldığından emin olmalıyım aşkın
giden arkada kalmışın gözlerinden akmalı mesela
küf kokusu dağınık yapışırken duvarın resmi acısına
olmayanın ayak sesleri ahşap boşlukta gıcırdamalı
bir oturuşta kaç düş öldürebilirim acaba
masanın üzeri öylece saklanmalı vazodaki ölü şarkıya
saçılmış fotoğraflara damlayan mum ışığı
aklımın buğusunda çizerken kış soğuğu özlemi
perdenin sahnesinde oynamalı Othello
gözlerim kapalı dinlemeliyim rüzgarın havayla sevişmesini
ardından yağmur küçük küçük
sonra kocaman olup dövmeli etini camların
sırılsıklam bir kadın sokağın karşısında durmalı ceplerinde acıyla
ben ona sessizlik bakmalıyım o bana yalan
ellerimin arasına sıkışan gece yavaşça çekilirken aramızdan
üzerime giyip kandırılmış tüm aşkları
sağır zamanla kör cümleler arasında kesmeliyim ağlamanın dilini
bir oturuşta kaç düş öldürebilirim acaba
hiç düşlemediğim kadar alkolik bir şiir yazmalıyım
kelimelerine bulaşan bilmediğim kentlerin yolculuklarında
mısralara içirdiğim başı bozuk yalnızlıklar olmalı
harflerin arasına sıkışan kimsesiz duygular
ve kayıp edilmiş masumiyetin resmi yanları olmalı son hecede
bir oturuşta kaç düş öldürebilirim acaba derken
zaten düşlüyorum düşleri öldürmeyi
arındığımı sandığım bir anda
kirleniyorum git gide
düş dediğin
gerçekleşmediğinde bile
nasılda aklın sınırlarında geziniyor anlıyorum
düşlemek
öldürülemeyecek kadar değerli
kaybedilemeyecek kadar büyük
ve nefret edilemeyecek kadar asil...!