1
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
1150
Okunma
Özgürlük bakire gecelerde
Bahar, kiraz ağaçlarındaki darağaçlarında sallandı
Ki henüz ölümün gölgesi yeni düşmüşken kelimelere
Gün piçliğinden kurtulmak için uyanıyordu
Derin vadinin suskunluğunda…
Soysuz asilzadelerin ellerinde kristal kadehlerde insan kanları
İçtikçe dünya sarhoşluğu düştü kuru toprağa
Merhamet bir yağmurun eteğine gizlendi
Gizlenirken tüm mabetler ve kutsal satırlar
Fırtınaların koynunda kaldı Tanrılara dair tapınak duaları…
Taze kazınmış mezarlar şehre baktı
Tüm kuzgunlar uçarken üşüyen sokağa doğru
Kılıçlar eridi bir inzivaya çekilmiş rahibin sözlerinde
Zırhlı bir savaşçı kirli kılıcıyla kesti bir kelebeğin tek kalan kanadını…
Kan aktı suskun derin nehir
Ertesi sabah intihar ederken güneşe yüzü dönük serçeler
Son kalan bir kelebek
Ölüm tanrıçasının saçını okşadı
Biri gelip tekme salladı sehpaya avluda tüm kuşlar bir olup uçtu,
Çığlıklar gerçeğin suskunluğunda kaldı
Bir kral sallananları izlerken kuleden
Kayalıklardan kendilerini Tanrılara sundu son kalan martılar…
Tanrıya ihanet eden kral gülümsedi nankörlüğün
Boynunda zengin oğulların kolyesiyle
Ve
Denizin kan oluşuna kuzgun gözlerle
İhanet Tanrılara edilen yeminler kaldı
Gök Tanrı
Su Tanrı
Toprak Tanrı
Azizliğinde izledi yaratığı kullarını…
Çarpmak…
Merhamet…
Çarmıha gerilmek Hak adına
Ertelendi tüm günahlar mahşer ateşi aşkına…
Haram kılınmış bir ekmek bölündü
Adına helal denen bir adalette
O vakit tüm tanrıları öldürdü kürsüdekiler
Akşam kustu(küstü) caddeler soğuktu siyah sürgünlerde
Tüm sokaklar suskundu Marcus yalın ayak yavaşça yürürken…
“Bu yüzden Marcus durmadan yüzünü sabah aydınlığıyla yıkadı( bed /dua- kötü dua etmeden), sehpada düşleri, az kalmış kahvesindeki nefesiyle, Hak içti…Tanrı Her Şeyi Görür ve Duyar…Sen Tanrı’dan kendi yaptıkların için ne kadar kaçabilirsin ki…” dedi son ölen bir kelebek…..
5.0
100% (7)