16
Yorum
32
Beğeni
5,0
Puan
4746
Okunma

Bir şiirin o hali bu hali şu hali olmaz!
Ne yani isim mi çekiyoruz, ismin yalın hali e hali i hali diye…
Bir şiirin tek hali vardır o da ilk hali, orijinal hali, şairin sancı çekerek kanayarak ıkınarak çatır çatır doğurduğu hali…
Bu yüzden başkasına ait bir şiiri alıp kuş gibi kuyruğunu kanadını yolup orasına burasına birkaç yabancı tüy yapıştırıp, altına kendi imzanızı atıp, kanatlansın havalansın diye avuçlarınızdan salıvermeden önce kırk bin defa düşünün derim ben.
Şiir çarpar adamı alimallah.
Nerden geldiğini bilemezsin.
Arkadaşım ilham gelmiyorsa bırak yazma!
Bekle, o kime ne zaman uğrayacağını çok iyi bilir.
Yemek yapmaya benzemez şiir yazmak. Bir kadın her gün düşünür bugün ne pişirsem diye ve gün sonunda mutlaka bir şeyler uydurur ve kurar sofrasını.
Ama şiir yazmak öyle mi ya... Bir kere ilham denen o zat-ı muhteremin teşrif etmeleri şart.
Sonra bilgi, birikim, yoğunluk, emek ve en önemlisi aşk... Yani şiire duyduğun aşk... Aşksız şiir yazılmaz çünkü yazmak başlı başına bir aşktır.
Şiir ya da türü ne olursa olsun kağıda dökülmüş bir yazı o yazıyı yazanın evladı gibidir.
Hatta erkek ya da kadın cinsiyetinin bir önemi yok, eserin annesidir yazan çünkü dediğim gibi onu o doğurmuştur.
Bir kadın nasıl doğurduğunun annesi olduğundan eminse(baba bile kalbine azıcık bir şüphe tohumu düşecek olsa acaba mı lan der) bir yazan da (şair ya da yazar) yazdığının kendi eseri olduğunun o kadar bilincindedir.
Bu yüzden yazanlar yazdıklarına çocuklarıymış gibi sahip çıkar…
Düşünsenize bir çocuk dünyaya getiriyorsunuz sonra birileri onu kaçırıyor kolunu bacağını kırıyor ve sokaklara merhamet dilensin diye salıveriyor...
Onu o halde görseniz ne hissedersiniz? İçiniz acımaz mı, yüreğiniz yanmaz mı?
Benim şahsen acıyor ve yanıyor...
Velhasıl gerçekten bu işe emek ve gönül verenleri tenzih ederek diyorum ki;
Hadi diyelim şiirin sahibine saygınız yok,
Emeğe de mi saygı duymazsınız?
Hadi diyelim emeğe de saygınız yok yahu bari kendinize saygı duyun.
O da mı yok!
Kimseden saygı beklemeyin o zaman.
sanma ki hikayesi şu titreyen dalların düşen yaprakla biter
böyle bir kara sevda kara toprakla biter
.......&......
şimdi omzumda akşamın alaca yükü
sana dökülüyor kalemimden bütün kelimeler
kızılca kıyamet kopuyor
her gün bu vakitlerde sensizliğin başkentinde
bir kefede yaşadıklarım ve sevaplarım
diğerinde yaşanmamışlıklar ve günahlarım
ah’larım
eyvahlarım
aksıyor adımlarım, topallıyorum gene
siliyorum mavilerimi
en mavisinden ölüyorum
ölüyorum be!
bir mısraya, bir şiire sığmaz sensiz ölümün sancısı
yaprak yaprak dökülüyorum
sayfa sayfa eksiliyorum
kış bastırdı bak ellerime daha şimdiden
kar yağıyor sanki avuçlarıma papatyaları koklayamadan
çığ gibi büyüyor sensizlik, kuşatıyor yamaçlarımı
gördüğüm bu kabustan uyanmak için çırpınıyorum
uyanamıyorum yeni bir güne
siliyorum mavilerimi
en mavisinden ölüyorum
ölüyorum be!
çığlık çığlığa trenler kıvrılıyor aklımın raylarında
savura savura kara dumanını
dilek ağacımın dalları budanıyor birer birer
acımasız, hoyrat eller tarafından
allı morlu çaputlar savruluyor etrafımda
tutamıyorum uçuşan dileklerimi
biten şarkıların ardından ben de tükeniyorum sanki
umut tacirleri uçurtmalarımın kanatlarını yoluyor
süzülemiyorum göklerde özgürce
siliyorum mavilerimi
en mavisinden ölüyorum
ölüyorum be!
kelebeklerim konacak çiçek bulamıyor
yıkılan virane bahçelerinde gönlümün
sardunyalarımı ayaz vurdu tam alınlarının ortasından
küstüler renklerine, eğdiler bakışlarını
begonvillerim pembelerini akıttı hepten
masallara küstüm, inanmıyorum artık
beklemiyorum gökten düşecek elmaları
beklemiyorum işte
siliyorum mavilerimi
en mavisinden ölüyorum
ölüyorum be!
yüreğim üşüyor ben üşüyorum
yıldızlar düşüyor denizlerime kum taneleri gibi
sessiz çığlıklarım vuruyor yumruklarını gözlerime
her gece zift karası efkarlar demliyorum
yokluğunun ocağında
iki kesme şeker yetmiyor tatlandırmaya
sen yoksun
gözlerin yok
ben ağlıyorum
nasıl diye sorma bana
bir kalem nasıl ağlıyorsa öyle
gözyaşlarım can veriyor kalemimde
düşmeden daha yere
siliyorum mavilerimi
en mavisinden ölüyorum
ölüyorum be!
hicran aydın akçakaya/bodrum
zeki müren
eylül22ikibinon