2
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
1309
Okunma
MİRA…
Az sonra zamansız birazdan
Alıp götürecek beni gizlice gece
Üç beş vakit duracak ömrümün kıyısında
(akrep telaşlı, dar ağacına göstergeli )
Ya sen düşlerime geleceksin
Ya bana pusu kurmuş gardiyanlar
Velhasıl uyutmayacak hiçbir şey…
Sabaha az kala akşamdan kalma yastığım zaten uykusuz
Dağılmış tespihim
Gök gri sürme çekmiş sevdiğim beyaz buluta
Ağlamak toprağa,yaşamak dar ağaçlarında
Ah birde alnımı kirletmese başımı dayadığım bu paslı parmaklık
Ne çok izleyecektim seni bir yıldızın aydınlığında…
Dün yine Mira geldi aklıma
Firari yanlarım yarı isyanlı bakarken boz kırlara
Prangaları mı kıracaktı neredeyse düşlerim
Nemli bir gecede alt ranzadaki kan tükürdü dışarı
Öksürdü derinden karanlık
Saçaktaki bir serçe korkudan havalandı
Havalandırma boşluğunda kanat çırpınışı yankılar
Ben gördüm, hücre gördü, ranzalar şahit dudağındaki kanı silişine…
Dündü,dün gibi Mira geldi aklıma
-ölüme koşan kelebekler- kondu başıma
Gökten aldığım nefes zincir olurken nefesime
Nasırlı dudağımın arasında sıkıştı Mira…
Susmak solumak kadar zordur
Ya da maviyi kelimelerle anlatmak
Sana
Küflü bir miras bırakacak sözlerim
Ben seni bulduğumda sen beni kurtardığında
Heybemizden daha ağırdı içimizdekiler
Bir ateş, bir uzak kasaba birde gövdesinde yaralı uyuduğumuz çınar…
“Ah bu kelepçeli hücrelerde uyanmasa düşlerim/ geçmiş sırtımda yük olmasa/ koynumda eski sevdalarla sana koşacağım/ belki de sana rüyalarımdan bir şiir sunacağım/ sen yaz sıcağında ya da şubat soğuğunda kalma diye/ Neyse boş ver sabaha az, bahara çok var/ Sen sakın ha sakın –ölüme koşan kelebekleri görme düşlerinde-/
5.0
100% (15)