10
Yorum
34
Beğeni
0,0
Puan
2223
Okunma

Zaman
Gün artığından ışıyan
Ebruli bir akşamüstüydü tastamam
U/mutsuz ve sus/pus
Siyah ceketiyle
İnerken son vagondan
Devrilesi gelmişti
Dağ gibi olsa da cüssesi
Nihayetinde O da insan
Öyle bir esmişti ki, sanki güzü anımsatmıştı rüzgâr
Aniden gözüne ilişince inci kolyeli bayan
Her zamanki gibi cesurdu
Endamı, sanki Osmanlıdan kalan
Dik duruşlu adam,
Yine de bakışları titredi
Usulca merhaba derken
Başını öne eğdi.
Pür telaştı halleri
Sanki yüreğine
Gözleri siyah miskten huriler değdi.
Kirpiklerinin arası
Deniz kadar
Yosun kokan kadının
Güneşle yarışırcasına sımsıcak ve kırmızıydı yanakları
Belli ki kaderine ziyadesiyle kırgın
Bir o kadar da hazindi yaşantısı
Kaçamak bakışları çocuklar gibi şendi
Renk cümbüşü eteğini toplayıp
Yönünü iskeleye çevirdi
Var gücüyle gizlemeye çalışırken hislerini
Heyecandan titreyen elleriyle
Zamanı ağırdan alıp
Yüzüne dolanan saçlarını aralar gibi yaptı
Adam toparlandı
Aniden kadının buz gibi ellerini kavradı
Unutulmuş naftalin kokulu sandıklardan
Sanki geçmişten yarım kalan bir aşktı bu
Avuçlarına bıraktığı.
Her ikisi de
Tepeden tırnağa vurgun yemiş gibiydi
Erken koparılmış takvim yapraklarından
Halbuki tam da birbirlerine sarılacakken
Ay ışığında kolları.
Bi-çare
Dağılıyor gözyaşlarında aşk eskizleri
Zira...
Zira, vuslat olmamalıydı
Çünki...
İkisine de yabancıydı birbirlerinin evleri
Kim bilir ne haldeydi
Merakla bekleyen aileleri........
NÜS