4
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
2021
Okunma

Aşk’ın çıplak tenine kaç yalan sığar ki ?
Caddelerde ayaza kesmiş sonbahar yalnızlığı
Dudaklarımdan dökülen geçmiş zaman hikâyeleri
Yapraklardan yere düşmeye hazırlanırken yağmur damlaları
Tek cümlelik yıkımları işliyordum titrekliğime
Ve kelimeleri üşütüyordum koynumda harf harf
Yüreğimin kan ter içinde can çekiştiği gecede
Dudak kıvrımlarımda parçalanmaya yüz tutarken kelimelerim
İki damla yaş bile etmeyen hezimetimle başlıyorum
Enkazını toplamaya aşkın
Bir tutam sevgiden uzak kalbi avutuyorum koynumda
Kelimelerim diz çöküyor yalnızlığa
Soluyorum gülüşlerinde tüm suratsızlığıyla bir Baykuş’un
Susuşların kiracısında!
Yüreğimde biriktirirken tüm çığlıkları
Avaz avaz bir küfre akıtıyor kendini kaybeden benliğim
Yutuyorum ebabillerin mirası bu ağıtı çığ boyu
Kayıp gözlerinin coğrafyasında zan altında bırakılırken yetimliğim
Yusuf’un kanlı gömleği gibi üstüme atılıyor Firavun yürekli karanlık
Gözyaşı kabuslarında yanıyor rüyalarım
Aşk denen bu işgüzar oyunda dağılıyorum
Hasretin derin bekleyişlerinde Yunus’un dizlerine çökerek
Şafağın zincirlerine vurulmuş suretini düşürüyorum gönül aynalarıma
Balçıktan yapılmış bedenimden cemaline kopan ezgileri
Deniz kokulu bir martının kanatlarında uçuruyorum semaya
Susuyorum!
Dudaklarından kalma Elif iniltileriyle
Ömrüme biçtiğin gurbete
Hükmün ayrılığa vurduğu kum saatinin son zerresinde
Erguvan renginin sıcaklığında dokunuyorum hasrete her lahza
İçime oturunca acının en asil hali
Soykırıma uğratıp siliyorum içimdeki kanlı tarihi
Cinayete kurban giderken umutlarım
Sanık sandalyesine oturuyorum
Ve ellerimle söktüğüm yüreği delilsiz yargılıyorum
Sesi soluğu kesilmiş aşkın koynundan
Dehlizlere sürülürken gece
Seması çalınmış kuşlara yakıyorum kandillerimi
Hiçbir ressamın tuvalinde resmetmeye cesaret edemediği ürpertiyi
Habil’in damarlarından akıttığım kanla
Ateş-i Nemrut’un İbrahim’ine yolluyorum
Düşlerin katliam merasiminde geceye beş kala yelkovan
Yüzüme bulaştırdığın bu sübyan ayrılıkla
Sol yanımdaki melekleri intihar ediyorum sevdaya
Semalarında süzülemeyecek kadar yorgun bedenim
Emanetçisiyim artık bahşedilmiş hayatın
Bedenim karla yıkanırken ayaza kesmiş Ankara sokaklarında
Giderek şiddetlenen bir acı kaplıyor göğüs kafesimin sol anahtarını
Firar ediyor işlevini yitiren bedenimdeki kirli kan gözlerimden
Havasız kaldığım sensizlikte
An be an içime çekiyorum nikotin efkârını
Artık aydınlığı yitirilmiş kayıp kent gibiyim ufkunda sabahın
Bulutların son seferi bu
Gri yağmurlar yağıyor damarlarımdan
Yaşamak adına bir tutanağım kalmadı resmi kayıtlarda
Yurtsuzluğunda seyyah bir yalnızlığım
Son gitmelerinde sevdam meçhul bir sefere
Artık hasretini kalemin mürekkebine bırakıp
Tükenişi bu güne
Acıları yarına
Seni yokluğa
Umudu ölümsüzlüğe yazıyorum
Susuyorum...