11
Yorum
23
Beğeni
5,0
Puan
1835
Okunma

merhaba çatısız aşkların hayatları....
çok sevdik
ne kadar üşüse de yüreğimizin rehinde ki mevsimleri
o kadar doğrular ezberledik
basbayağı yaşadık tenhalarda volta atan yokluklarda
kapının eşiğine yağan yağmura özendik
ve ıslandık her günün bitişinde yorgunluklarda
çok acıdık
tek tip kıyafetler eskittik ömrümüzün çocukluğunda
başımıza çöken varoş rengi sessizliklerde ağladık bilmeden gülmeyi
çok acıdık
yıpranan her ruhun bitkin halinde
sanki hiç yaşamamış gibi öldük gecenin karanlık esaretinde
ve Ruhi su çalarken şehrin deresinin sularında
caddeden geçen kanserli memleket sürgünleri düştü gençliğimize...
bağışladık bazen herkesi ve her şeyi
ardımıza düşen suskun özlemlerde aradık konuşan yıldızları
yıldızlarda tasarladık
o güzelim düşlerin bestesindeki türküleri
her yutkunduğumuz yalnızlık
kimsesizlik olarak dağılıyordu toprak patikalara
uçuşan ağustos böceklerinin ritminde hesaplanıyordu çığlıklarımız
ve çığlıklar da daha bir acıyordu yoksulluğumuz...
gerçi
bizde gülerdik bazen akıntılı hayata karşı
sımsıkı avucumuzda tuttuğumuz düşlerimizi
geciken çocuklar gibi salardık gecenin koynuna
ağır sıtmalar düşerken bile aşksız anılarımıza
sessizce sevgiliyi alırcasına koynumuza
sıkı sıkı tutuşurduk kan ter vakitlerin ıssızlığında...
yani
benim canım anam sevgilim bacım dostum babam kardeşim
anlayacak kadar anlamasak da hayatı
eskicilere satacak kadar bir şeyler olurdu arka cebimizde
yüzümüze düşen bir ülkenin zamansız acılarında
biz o ülkeyi severdik ruhumuzun en kutsal kentlerine kadar
ve toprakların bütün, insanların özgür olduğunu kurardık saat başlarına..
ve yıkıntılar dan sonra
azıcık toparlandı uykulu bakışlarımız
barıştık hayatın sorularıyla
cevaplar ardı ardına düştü dört mevsimin hüznüne
çocukluğumuz ergen sıkıntılara devrildi
ve yeni çocuklar umut ile çoğalarak geldi
geldiler
ve yer açın dediler hürriyete aşka yol alacak hayatlara....