4
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
1468
Okunma
her ölü kendi kıyametiyle gömülür
etinin yıkımından
kemiği terler...
uyku uyku düşleri pıhtılaşır
Sonra aynalar anons edilir yokuşların bir yerindeki virane çukurlara; şair düşer, kefen biçilir... Denizin sırtından tek damla sis nakledilen o kayıpların isimleri verilir bir sessize; ah sükût hangi ömrün kaçışısın sen?
Sesler mi dikiliyor etlere?
Yüzler mi yamanıyor cisimlere?
olan biten her şeyin
her şeklin
ve de her simanın
sonundan sesleniyorum sana...
Maraş’taki bir çığlıktan, Sivas’taki bir kordan, Çorum’daki ölme huyundan başka bir gün söyle ki sana "evet, unutabilirim" diyeyim sana... Yoksa Roboski’de çocukları mezarlara döşeyen lacivert yalanları anlattırma bana... Veya Filistin’den... Veya siyah tenli herhangi bir ülkeden... Görüyorsun ya, gözyaşı mirasımızdır bizim...
Yolları ve uzakları kutsayın
yüzlerinin üstüne çökertip
gözleriyle abdest alın çocukların...
Ama bana masumiyetten bahsetmeyin
politikalarınızdan
ve iğrenç komplolarınızdan
hatta parayla aklamaya çalıştığınız
inançsızlığınızdan;
çünkü sizler
ayakkabıların ve kutuların içlerinde dağlanan
şeytan kıblelersiniz...
Ardından sesleri örtüldü ölülerin ve de ölüsüzlerin... Arta kalan bu ömürde kelimelerinden sürülen her kabrin anlattığıdır sükût! Duymuyor musunuz?
5.0
100% (10)