16
Yorum
37
Beğeni
0,0
Puan
2576
Okunma

Antik bir kentte öldüğüm gündü
Yazgıyı solukladığım son bahar
Susarken duyduğum sesin şiddetinden
Kumlar savruldu üzerime alev alev
Bu ne ilk ne de son ölümdü rüyamda
...
İki kaşımın tam ortasından vuruluyordum masalda
Kaç kenti devirmiştim oysa üşüyen parmak uçlarımda
Vurmayın beni ölümlere gelemiyorum diyordum ya
Bir uğultulu sessizlik satır aralarında
Sapkın kurşun sesleri gecenin en ortasında
Çığlık çığlığa uzakta ki martılar
Elimden tutar uykusuzluk götürür karanlığa
Sabahsızlığı yudumlarım titreyen dudaklarımda
Ilık ılık sarılır ürkeklik gün ışığında
Kalırım dua dolusu yakarışlarla
Tüm korkuları cesaretle doldurdum sanırken
Kentin eskiyen merdiveninde
Basıyor damarıma soysuz bir yalnızlık
Kaç gülün dikeniyle vuruluyor zavallı yüreğim
Yürüdüğüm yollar toz içinde
Unutuyorum kendimi iğde ağacının gölgesinde
Diz çöküyorum en görkemli veçhemin önünde
Aralanıyor perdeler teker teker önümde
Çürütürken zihnimi paslı düşünceler
Bedenimin en derin yerinde çağlıyor çorak sesli türküler
En çok dokunan sahne bu diyorum
Kendime kalan mavisi solan yanım ağlıyor
Düşen tüm yıldırımlar sönüyor avuçlarımda
Ağlamıyor gözyaşlarım günahları avutan ellerimde
Kafa tutan kaldırımlar geçiyor içimden
Zamansız adımlarla en içli melodiye sığınıyorum
En işlek bulvarlarda cirit atıyor yalnızlık
Sığındığım tenhalardan düşüyorum
Kaybolurken rüzgarın esintisi
Kaç gölgenin sipersizliğinde daralıyor kimliğim
-Ben ölümsüz cümleler resitalinde
Şiirlerin Tanrısına göz kırpıyorum-
Sokakta bir şair kayboluyor fırtınada
Ve bilmediği yolun ortasında doğuyor bir diğeri
şiirler düşüyor gözlerime
Yankılara teslim oluyorum bir avuç gölgede
Sokuluyorum masmavi denizin kollarına
Bulutların üzerinde savruluyorum dalgayla
Tutunuyorum güneşin ıslak gölgesine
İlk düşüşüm değil diyorum kucaklarken ışığı
Güzel bir renk doğacak şimdi bulutlardan
Boşanıyor yağmur yükseklerden çoktan ıslanmıştım oysa ben
...
Maide Özgüç