6
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
1318
Okunma
Zamanı yalnızlığın zarif elleriyle kırbaçlatıyorum
Beklediğim araf inliyor şimşeklerin şiddetinden
Kibrime sunuyorum cennetin tüm kapılarını
Girmiyorum…
Terazimin sağ tarafında bir avuç şefkatle
Susuyorum…
Ruhlarımızı dikenli kutularda saklarken masum değiliz sevgili Tanrım!
Dilimi nüktedanlığıma değdirip tekrar konuşmaya başlıyorum
Say ki diyorum bu göğün göğsüne saplanmış bir vahiy
Notaları kirlenmiş çıgan şarkılarla ıslanan sevinçler
Sadece Kirkenin tatlı sesinde yeşeren kabuslarda masum olabilen zebaniler tanıyorum
Ve sen
Elini açıp kısır bir döngü gösteriyorsun
Kumları yalanlar olan çölde kaybolmuş birkaç zavallı kavim
Evet diyorum
Evet
Renkli cinnetleriyle dans eden insanlar arasında kaybolmayı becerebildiğimiz sürece şanslıyız
Evet sınıyorum seni sevgili Tanrım!
Sen ki
Okunmuş ateş bahçelerimin anahtarını
İpeksi düşlerinde saklayansın
İnancımın kadim gövdesini kemirirken
Ucube zevkler
Eğil ve yatacağın toprağı tenimde öp!
Ağustos muydu?
Tinin sırlı tarihinde anlatılan
Şubat buzullarının kapısına dayanan ateşin doğduğu
Eğrelti otları okşarken bedenimi
Rüzgarın ayak bileğimdeki mührü
Telaşsız öpmesini anlatan hikayenin en zehirli vakti
Beklemek miydi?
Yaşlanmayan nefeslerimizi terbiye edeceğimiz isyanların gözbebeklerinde
Secdeye kapanıp
Dudaklarımıza kadeh dolusu küfürler dolduracağımız lanet
Orontes de girerken ilk günahımızın suyuna
Çoktan biliyorduk doyumsuz zaaflarımızın vaadlerinin büyüklüğünü
Bu yüzden
Bel çukuruma kılıcından damlayan kanı sil
Ve aklını
Ve ruhunu
Ve kalbini inkar et!