2
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
1255
Okunma

sabıkalı bir gece ve kaçak bir yağmur.....
düşlerin iz sürgünü kayıp
gözlerin bile kaçak olduğu
sözcüklerden cinayetler yağdığı bir mevsim.
ihanetler kol gezerken hayalperest döküman/larda
cüsseli aşklar yakılıyor sokak başlarında
paha biçilemez şarkılar çalıyor
ve megafonun kayıtsız şifresinden akıyor hayat...
çağlar tek tek asılmış
yürek denen deniz çoktan kurumuş
ne demeli kavak ağacı seslerinin yorgun düşmesine
açık pencerelerde oynaşan perdeler kadar itici aşk
yağmur yağsa topraktan korkar olmuş damlalar
ve edepsiz bir gece çocukların rüyalarına
karabasan doldurmuş...
ölüme acıktığı kadar ölüm taşıyor batıl inançlı sessizlik
bir parça umut olsa bir parça umut
dökülür belki aydınlığın tarifsiz çamurları
üzeri kar toplamış başı sağanak zifiri
yeraltı iskeletler ülkesine geçiş
yeryüzü buğday tarlasında katli ferman
ve daralıyor dar sokakta karanlık
sonunda başından ayrılıyor şehir....
göğsüne çakılan ağlamayla
haykırıyor eskileri yenilere peşkeş çeken adam
siren sesinde renksiz bir bulut çöküyor meydana
koşmaya çalışsanda ayakların romatizmal bir beton
olduğun yere gömülüyor son umudun..
sakıncalı tutkular biriktirmek yasak
yasak çiçeklerle gelecek vadedilen sohbetler
sidik kokulu penceresiz odada
can çekişerek ölmek serbest
sansürlü haber
padişaha itaat
başı kuma sokmak
at gözlüğü takmak serbest
oda küçük düşürülmeleri
aşağalanmaları
yok sayılmaları göze alırsan...
şimdi satılıyordur her hangibi bir köşe
ve gün geldiğinde
çocuğun kocaman bir tükürük attığında yüzüne
sorgulamadıklarından utanacaksın
kahrolacaksın çocuğuna bıraktıklarından
onursuz bir hayatı yaşarken şimdi
onuru nasıl çocuğuna anlatacaksın...
ve sular çekiliyor gazzeden ramallaha doğru
amedin dersime bakamadığı bir duvar var
istanbul koca bir yangın
ve tarifsiz tarih yanılgılarla düşüyor sistemin gizli dosyalarına...
5.0
100% (9)