6
Yorum
17
Beğeni
5,0
Puan
5517
Okunma

1)
“Göğü” diyorum.
Üzerimize parça parça edip düşürecek bu acı!
Diyorlar ki:
”Yerden bir pınar fışkırtmadıkça
Yalnızlıklardan ve kalabalıklardan bir bahçe yapıp aralarından çaylar akıtmadıkça
Yahut iddia ettiğin gibi göğü üstümüze parça parça düşürmedikçe
Veya kavuşmayı ve sevinçleri alıp karşımıza getirmedikçe
Altından bir kalbin olmadıkça ve gökyüzünden bir çığlık getirmedikçe
Sana inanmayacağız…”
Ah ben ne diyeyim onlara…
Hayat birleştirir, Azize
İyileri de
Kötüleri de…
Ama onlar
Nasıl ayrıldığımızı ne bilsinler
Seni bana verdiler; beni de senden aldılar.
İşte biz böyle ayrıldık seninle…
2)
Ama yine de şöyle dedim onlara ardından:
“Merhamet edin sadece.
Bu basiretsizlikler salih olana zarar vermez.
Sadece haddi aşanın ferasetini azaltır.
Nefret ve öfkeyi kendimizden uzak tutup, adalet hissine bağlı kalmaya devam edelim”
Güldüler bana hüngür hüngür
Gönülleri Allah’ın dirildiği bir mezarlıktı.
Binlerce melek ölüsüydü gülüşlerinde.
Bir ucu cehennemle tutuşturulmuş ceylanlar adına
Beni bulmak için ormanları yakan devlet,
Bir ucu tayyibe çıkan cumhuriyet…
Ve onca talan arasında kafaları bir, gönülleri ayrı dostların sofrasına oturdum.
Leziz zehirler tadıyorlardı; kutsal küfürlerle doyuyorlardı.
Dinlemediler beni Azize!
Başka dünyalarla düğümlemişlerdi çünkü kulaklarını.
”Bırak onları şimdi” deyip sana dönsem
Sirkeci’den Harem’e kalkar bir ayrılık…
Saçların yerine kalbin savrulur.
Sen salladıkça ellerini, yolum düşer, Surlar kentine…
Bir kız hepimizde tecavüze uğrar!
Vefa’dan Vezneciler’e çıkan Aksaraylı bir kağıtçı kimsesizliğinde
Lice’de takipsizlik olurum.
Bingöl’de sahipsizlik…
3)
Kime döneceğini şaşırdıysan bana dön Azize!
Benim kıblem bellidir!
Dört kitabın sırrı bir Elif’tir!
Bir nûn’un içinde gözetirim ben kalbini…
O esir’i olduğun hikayen
O mahkumu olduğun türkün
Büyütmen gereken güllerinle
Sızım sızım inlediğin bir yemin altındasın bilirim.
”Haydi gidelim” demek isterdim sana
Gidelim Azize….
İnsanca yaşayacağımız bir cennete…
Haydi çocuklarımızı bulalım önce
Sen çocuklarını camiden ben çocuklarımı meyhaneden toplayayım
Evimize dönelim.
Bizi ha camiye çağırmışlar, ha meyhaneye...
Ne fark eder?
O döndüğümüz evler nasıl olsa bizim değil ki!
Çocuklarımız artık piyasanın evladı değil mi?
4)
Benim bu toplumdan alacağım var Azize
Kimsesizliğimi, yol yordam bilmezliğimi, sensizliği…
Şimdi her şeyin bir yolu var, öğrendim artık
Unutmanın bile bir yolu var.
Hekimlere gidiyorsun ve unutmak istediğini söylüyorsun, hepsi bu!
Ama unutmak istediklerini almıyorlar senden
Seni alıyorlar ve sana unutturuyorlar
Seni alıp sana karşı kurup geri veriyorlar…
Kimse okşamıyor başını
“Gel, otur, konuşalım” demiyor.
“Bak, o öyle değil” demiyor.
Nerede büyükler Azize?
O hikmetli gönüller nerede?
Bilmiyorsun…
5)
Şimdi bize bir harf öğretenin kırk yıl taksitçisi olalım istiyorlar
O kadar söyledim sana
Bilmek ne haddimize bizim!?
Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?
Hiç bizim şaşkınlığımızla onların gaddarlığı bir olur mu?
Biz bu hayatı çözemedik!
Cehalet bize düştü, ilim onlara
Prosüdür onlara, bürokrasi onlara, ciddiyet onlara…
Biz kaçamaklarda çocuk
Ani gülüşler, şen kahkahalar ortasındayız.
Uzak dursunlar, bizden hayatını yoluna koyanlar.
Komik tanrılarının ciddi kulları onlar
Para kazanmasını bilen adam olmuş tosuncuklar...
(Seni işportalar arasında özleyeceğim Azize
Bir elimde çocuk şapkası diğer elimde fenerler
Ne alırsan 1 lira Azize
Karşılaşırsak bu caddeler şehrinde
Bu bulvarlar cehenneminde
Omzumda bir kapı göreceksin
Senden başka herkese kapanmış bir kapı
Kilidini yalnız saçlarının açtığı…)
6)
Garibanlığın asalaklığa dönüştüğü
Acemiliğin soytarılığa giriştiği zamanlardan…
Gideceğim…
Bir yerlerde insanlar daha merhametli
Ve zaman daha asil olmalı…
Yoksa hem sensiz hem on(ur)suz yaşayamam ki!
Kayıpkentli
25 Ağustos - 04 : 48 - İstanbul-Fatih
5.0
100% (12)